Sevgili okurlarım,
Zaman çok ama çok hızlı geçti. Sizlere kendimi 17-18 yaşlarında tanıttım. Birlikte 4 koca yıl geçirdik. Benimle üniversiteye başladınız ve benimle üniversiteyi bitirdiniz. Bu hafta ise üniversite mezunu oluyorum. Bu süreç içerisinde sizlerle her hafta iletişimde kalmaya çalıştım. Fakat, dönüp bakıyorum da 4 yılın ardında bambaşka biri olup çıktım. Bence üniversiteye girdiğimde hâlâ bir ergendim. Şu an için kendime zaman zaman bu olgun kişi ben miyim? diyorum. Bu süreç içerisinde toplumda ve çevremde gözlemlediğim bazı şeyler oldu. Sizlere birkaç çıkarımımı paylaşmak istiyorum.
Öncelikle problemlerim değişti; kişisel problemlere aldırış etmemeye başladım. Toplum problemleri benim için çok önemli oldu. Mesela bir down sendromluya yardım etmek, çevre için mavi kapak toplamak, o an sokakta çöp toplayan çocuğa yemek vermek, özel gün hediyesi olarak tanıdıklarım adına çeşitli dernek ve vakıflara bağış yapmak ve daha bir sürü yararlı ve üretken etkinliklere katkı sağlamak. Bunların üzerine kafa yormaya başladım işte. Daha iyi bir toplum nasıl oluruz? Herkes nasıl daha mutlu olur? Doğruya nasıl herkesi yönlendiririz? Ben değil de“Biz” bir bütün olarak nasıl daha mükemmel olabiliriz.
Olmasını istemediğim birçok şey oldu. Olmasını istediğim birçok şey de olmadı. Bazen çabalamam yeterli gelmedi. Hayatımda düz bir göl vardı mesela ve bu göl bazen kayalıklardan bile geçmeme olanak sağlarken bazense öyle büyük bir kayalık önüme geçiyordu ki o gölü ikiye ayırıyordu. Yani geçmek imansızsa geçilmiyor; olmuyorsa olmuyor. Olacağı varsa da oluyor. Boşa dememişler “herkes nasibini yer” diye. Gerçekten bu olay ile birçok kez karşılaştım.
Ayrıca toplumda sevgi yoksunluğu olayı inanılmaz şekilde artmış durumda. Bakmayın aslında sevgi varda bir çoğu sahtelik, çıkar ve doyumsuzluk içeriyor. Kimse sevdiği kişilerden memnun değil, herkes maddiyat peşinde, mutluluk, gülmek, güzel duygular büyük şeylerde aranıyor. Büyük şeyler bulununca da daha da büyüğü isteniyor; hiçbir şekilde yetmiyor sevgi. Nasıl doyumsuz bir toplum anlamadım. Birkaç yıl içerisinde toplum nasıl sadece kendini düşünür bir hal aldı...
Öğrenmek sonsuzluğun ötesinde bir şey. Bana yaklaşık dört yıl evden çıkmayacaksın ama seni yüz yıllık bilgi ile donatacağız deseler “Evet, bilgiyi hemen uzun süreli hafızama yükleyin, orada kalsın derim.” Tabii ki, bilgi süre zarfı ile ölçülemez ama çok fazla bilginin bana kısa bir sürede aktarılmasını istediğimi dile getirmek istiyorum. Sürekli öğrenmek istiyorum ve sadece bende de kalmasın, bilgilerimi konuştuğum kişilere, aileme ve tanıdıklarıma da aktarayım. En güzel şey “öğrenmek”. Sonuçta bilmemek değil, öğrenmemek ayıp öyle değil mi? Her konuda fikrinizin olması da bir o kadar önemli. Dünyada binlerce insan var onların farklı konuları çok sevdiğini düşünürsek onlarla iyi iletişim kurabilmek için çeşit çeşit konuya hakim olmanız gerekir. Bence ekonomiyi de bilin, politikadan da, yabancı dilden de haberiniz olsun, ilk yardım yapmayı da bilin. Ben öğrenmekten vazgeçemeyeceğim gibi duruyor. Bundan sonra da isteğim mastır yapmak. Tabii, hayat ne gösterecek bunu bilemiyorum.
Dolu dolu bir hayat yaşamanın sırrı kendini inanılmaz sevmek; narsist olacak kadar değil tabii ki. Kendine çok bakmak, bakımlı olmak, olabildiğince fazla öğrenmek, kendini geliştirmek ve sahip olduğunuz donanımı faydalı bir şekilde kullanbilmekten geçiyor.