Sivas Kongresi sonunda İstanbul Hükümeti, yani Sadrazam Damat Ferit ile Kuvva-i Milliyeciler arasında çok sert haberleşmeler olmuştu. Sivas Kongresi’nde oluşan Temsilciler Kurulu (Heyet-i Temsiliye) ülkenin ve Türk Milleti’nin içinde bulunduğu ağır şartları İstanbul Hükümeti’ni uyaran ölçülerde onlarla haberleşmeyi sürdürüyordu. Diğer bir istekleri de bu ağır şartları Sadrazam’ın, Padişah Vahdettin’e bildirmesi idi. Çünkü, Vahdettin’in haberi olursa belki daha farklı gelişmeler olabilir ümidinde olanların tatmin edilmesi için bu istek oluyordu. Temsilciler Kurulu, Sadrazam damat Ferit’in Vahdettin’e kendi isteklerini iletmediğini görünce, İstanbul ile haberleşmenin kesilmesine karar verdi. Bu karar, Damat Ferit istifa edene kadar sürecek ve bu tarihe kadar hiç bir şekilde haberleşme olmayacaktı.
Sivas Kongresi Temsilciler Kurulu’nun 12 Eylül tarihinde aldığı İstanbul Hükümeti ile haberleşmeyi kesme kararı yürürlükte iken 20 Eylül tarihinde Padişah Vahdettin bir Beyanname yayınladı. Beyanname içeriği şudur:
1-Hükümetin takip ettiği siyaset sonucunda İzmir faciası, Avrupa medenî devlet ve milletlerinin dikkatini, ilgisini çekti.
2-Özel bir Heyet, yerinde tarafsız bir araştırma yapmaya başladı. Hakkımız medenî dünya gözünde görünmeye başlamıştır.
3-Millî birliğimizi bozacak hiçbir karar ve teklif olmamıştır.
4-Bazı kimseler tarafından güya ahali ile hükümet arasında muhalefet olduğu ilân ediliyor.
5-Bu durum, kanunî şartlar altında bir an önce gerçekleşmesini arzu ettiğimiz seçimlerin yapılmasını da engelliyor ve barışın karar altına alınmakta olduğu bir sırada, varlığı gerekli olan Meclis-i Mebusan’ın toplanmasını da geciktiriyor.
6-Bugün bütün milletimden beklentim, İstanbul Hükümetinin emirlerine tamamen bağlılıktır.
7-Büyük devletlerin hakkaniyet duyguları, Avrupa ve Amerika kamuoyunun ölçülülüğü konum ve onurumuzu sağlayacak bir barışa yakın olduğumuz ümidini bana veriyor.” Beyanname burada bitiyor.
İnanılır gibi mi? Yunan katillerinin bütün Ege ve Marmara’da yaptıkları Türk soykırımı görmezlikten geliniyor. Gönderilen heyetlerin adeta usulen geldikleri hiç görülmek istenmiyor. Tamamen Avrupa ve Amerika devlet yetkililerinin merhametine ve kamuoylarının vicdanına terkedilmiş bir ülke ve Türk Milleti! Ne kadar yazık!
Hain Damat Ferit’i ne kadar iktidarda tutabilirsek o kadar iyi olur mantığı ile tamamen hayal alemine dalınmış ve bütün gerçeklere gözler kapanmış, kulaklar tıkanmış ve sağlıklı düşünülemez olunmuş. Ne kadar yazık!
Meclis-i Mebusan’ın kurulmasının gecikmesini ve seçimlerin ertelenmesinin suçunun, ortaya çıkışı 3 ay bile olmamış Millî Mücadelecilere atılması akılların alacağı bir durum mu? Kaldı ki, Padişah olduğunda İstanbul Meclisi’ni kapatan da zaten Vahdettin!
Büyük devletlerin acıması ve hakkaniyet ölçüleri ile yapacaklarına inandığı barışın, Sevr barışı olduğunu anlıyoruz değil mi? Akıl alır mı?
Bütün bunlar söylendiğinde, Mondros gibi en az Sevr kadar ağır Ateşkes Anlaşması yapılmış, İzmir, İngiliz destekli Yunanlılar tarafından işgal edilirken Türk Milleti’ne “gelenlere silah çekmeyin, çünkü halifenin askerleridir” mealli bildiriler atılmış.
Ama, “bütün bu gerçekler olsa da, ben koltuğumda oturmak istiyorum. Ne devlet, ne millet çok da umurumda değil”. Özet bu!
Oysa, bir tarafta da “Bir Millet, başkalarının merhametine sığınarak bağımsızlığını kazanamaz, bu nedenle YA İSTİKLÂL, YA ÖLÜM” diyen yiğit bir ses Türk Milletini peşine takmış yürüyor ve gerçekten de yedi düvele karşı boğuşarak kazanılan bir mucizeyi yaratıyor.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!
YA İSTİKLÂL, YA ÖLÜM!
Son olarak şu bilgiyi de vermeliyim ki; 2 Ekim’de Sadrazam Damat Ferit istifa ediyor ve İstanbul Hükümeti düşüyor.
Demek ki neymiş?