Çok Kıymetli Okurlarım, siyasi yazı beklentisi ile bu satırları okumaya niyetlenmiş olabilirsiniz. Ben de o niyetle başlamıştım. Ama ruh sesim niyetimden baskın çıktı bu gece yazarken bu tümceleri.
Çünkü US ve HİS sistemimiz vardır derinliklerimizde yaradılışımızdan gelen. Ve ne zaman Us ne zaman His sisteminde olacağımızı ruh ve beden hafızamız bize söyler eğer duymayı bilirsek.
Bilmezdim ben 40 yaşıma kadar Yüce Allah’ın tüm insanlara ve hatta canlılara bahşettiği içimizdeki en dost ve bilge sese kulak verebilmeyi.
Çünkü hep içimde yargılayıcı bir yargıç ve koca sesli bir eleştirmen vardı o güne kadar, ruhumda yankılanan ve eleştirileri hiç bitmeyen. ‘onu nasıl yaparsın? Bunu neden yaptın? Daha iyisini yapabilirdin? Yeterince iyi değilsin? Daha çok çalışabilirdin? İnsanlar ne der sonra? Çocuklarına daha iyi anne olabilirdin? Daha erken kalkıp onları sağlıklı besleyebilirdin. Daha iyi aşçı, daha iyi eş, daha iyi anne, daha iyi iş kadını, daha iyi akademisyen, daha iyi bir insan olabilirdin.’ gibi sorularla kendimi yetersiz görüp ve kendimi acımasızca eleştirdiğim yıllarım geçmiştir, içimdeki bayan yargıcın direktifleriyle.
Bilmezdim o zamanlar olanın en iyi olduğuna olan versiyonumuzla zaten mükemmel yaratıldığımıza, sadece farkındalığımızı artırmamız gerektiğine ve bilmezdim teslimiyetin huzurunda elinden geleni yapmanın ve gerisini Yüce Yaradan’ın şefkatli ellerine teslim etmenin mutluluğunu. Ve bilmezdim hayatı kontrol edebildiğimiz noktalarda insiyatifi sonuna kadar kullanıp kararlarımızın arkasında kararlı durmayı, kontrol edemediğimiz noktada ise Yüce Allah’ın sonsuz gücüne ve mucizelerine güvenin verdiği sonsuz olasılıklardaki mucizeler evrenini. Ve bilmezdim Şem’sin dediği gibi hayatının altının üstünden daha iyi olabileceğini, risk alıp konfor alanından çıkmanın yaşamına getirdiği mutluluğu ve hediyeleri alabilmeyi.
Hepimizde vardır bu yargıç ve susturamazsak hep eleştirir de durur, hiç memnun olmaz hiç memnun etmez, zorlarda zorlar sizi, üzerde üzer ve bir aşırı düşünme (over thinking) batağına sürükler. Ama öyle bir an gelir ki, bu an kadınlarda 40 lı erkeklerde 50 li yaşlardır bizim jenerasyon için. (şimdilerde gençlerin farkındalığı çok daha erken gelişiyor).
Ben de İngiltere’de post doktoramı bitirip Türkiye’ye geri döndüğüm 40 lı yaşlarımdaki yıllarımda, ruhum ve bedenim alarm verdiğinde sorgulamaya başladım varoluşu. Ve o gün bugündür, spiritüalist yaklaşımları, batının önemli filozoflarını, doğunun mistik felsefesini, bilgeleri, nörobilimcileri, parapsikologları vs okumaya başladım.
Kendi topraklarımdan Mevlana ve Şems ile başlayarak, uzak doğuya uzandım biraz, felsefenin babalarına göz attım azcık, Stoizm ve Stoacı felsefeyi de atlamadım, kuantum fiziğine bakışta Albert Einstein’i andım. Günümüz Nörobilimcilerinden Dr. Joe Dispenza’nın bilimsel araştırmalarına takıldım enine boyuna. Echart Toll, Louis Hay, Joseph Murphy… derken titreşim yasasını, varsayım yasasını, çekim yasasını öğrendim. Birlik bilincine varma yolculuğuna çıktım Hallac_ı Mansur ile.
Tam öğrendim mi varoluşumuzda zaten var olan derin mutluluğu ve Büyük Allah’a giden yoldaki derin huzuru? Elbette hayır çünkü bu yol çok uzun bir süreç doğumdan ölüme süre gelen. Ama her aşaması ayrı bir mucizevi güzel bir yolculuk. Ama yol aldım mı, aldım kendimce şükür olsun.
Peki ne öğrendim bu 13 yıllık farkındalık çalışmamda büyüme arzumda:
-en dipte olduğumuzu sandığımız zamanların aslında bizi en güçlü halimize hazırladığını,
-hiçbir yükü problemi tek başımıza taşımak zorunda olmadığımızı ve o sıkıntıları bizimle paylaşan bizi koruyan ve bizi gözeten Tanrı’nın arkamızdaki varlığını ve bizimle dertlerimizi paylaştığını ve bizim için en iyi çözümü sunduğunu, en hayırlı olanı bize hazırladığını. Ve bize kalanın sadece ona güvenip ve onun cömert hediyelerini kabul etme yetisini kazanmamız gerektiğini,
-Meditasyon yapmanın bir dini öğreti değil sağlıklı düşünmeyi ve sağlıklı karar almayı sağlayan iç görü kazandıran bir zihinsel eylem olduğunu, ve bu egzersizin aynı zamanda bir bilinç sıçraması yaparak Birlik Bilincine doğru bir yolculuk başlattığını. Hatta Hz Mevlana’nın da çekildiği inzivalarda yaptığı semalarda bir meditasyon halini deneyimleyerek aslında bilinç sıçraması ile Birlik Bilincine ulaştığını,
-Yoga’nın ise beden ve ruh işbirliği sağlayarak bizi daha sağlıklı, mutlu, zinde ve güvende hissettirdiğini,
-Eğer yüzde yüz tevekkül ve teslimiyet içinde olabilmeyi başarabilirsek tüm niyetlerimizin fiziksel boyutta gerçekleşeceğini, gerçekleşmiyorsa da Yüce Tanrı’nın bizi daha iyisine hazıladığını,
-Evrensel sistemde keşfedilmiş 7 boyut olduğunu. Biz insan oğlunun ancak üçüncü boyuta kadar algılayabildiğimizi, zihin-ruh-beden uyumu üzerine ve kendimiz üzerinde bilimsel ve spiritüel boyutta çalıştıkça diğer bir üst boyutu algılayabileceğimizi,
-Gerçekliğimizi oluşturanın, bildiğimizin aksine, beyin değil kalp olduğunu, önce kalpte oluşan heyecan ve duygunun ilk ateşleyici olarak beyini harekete geçirdiğini, beynin ise bu amaç doğrultusunda İlahi Sistemle birlikte çalışmaya başladığını,
-Aslında Yüce Rabbimizin ceza olsun diye bize kötülük vermediğini, bizim oluşturduğumuz kendi karmalarımızla kötüyü hayatımıza çekenin biz olduğumuzu. Ve iyisi ile kötüsü ile kurban psikolojisinden çıkıp hayatımızın sorumluluğunu almamız gerektiğini, iyiyi ve güzeli, bolluğu, bereketi, aşkı, mutluluğu hak ettiğimizi ve hayatımıza çekecek gücümüzün zaten içimizde var olduğunu. Ve öncelikle yapmamız gerekenin konfor alanından çıkmayı göze almamız gerektiğini ve Yüce Yaradan’ın hep bizimle işbirliği içinde olduğunu unutmamamız gerektiğini öğrendim.
-Kaderimizi seçimlerimizin oluşturduğunu ve kendi kaderimin efendisi olabileceğimi, (Nitekim Kuran’da İsra Suresi, ‘herkesin kaderini kendi çabasına bağlı kıldık’ demiştir ve Kader çabadır diye vurgu yapmıştır),
-Güvende olduğumu ve korunduğumu öğrendim.
-Niyetime aldığım her güzelliğin, iyiliğin ve mutluluğun hayata geçeceğini, nasıl olacağını ise bilmem gerekmediğini, orasını Yaratıcı’ya bırakmam gerektiğini,
-ve bu niyetler doğrultusunda Büyük Allah’ın anlamlı tesadüfler ile işlerimi kolaylaştıracağını ve gerçeklik yaratacağını anladım.
-Ne düşünürsek o olduğumuzu,
-Kontrol edemediğimiz şeyleri serbest bırakmayı,
-Kontrol edebildiklerimizde ise kararlı olmayı,
-ve güvenmeyi öğrendim, sonuna kadar teslimiyetle, huzurla güvenmeyi, en derin zorluklarımda ve en derin açmazlarımda. Yüce Allah’a ve onun biz canlılar için yarattığı İlahi ve Evrensel Sisteme sorgusuz sualsiz güvenmeyi öğrendim.
-Ve bu birlik bilinci o kadar güçlü ki sadece kendimize değil tüm Dünya’ya sevgi, barış ve mutluluk getirebiliriz. Yeter ki İnsanoğlu olarak hırslarımızdan, kıskançlıklarımızdan, kaygılarımızdan arınmayı öğrenelim ve kendimizi güvende hissedelim.
-ve kendi mutluluğumuzun bir diğerinin mutluluğundan geçtiğinin kabulüne varabilelim. Ama bir diğerini kurtaramıyorsak onun mutsuzluğunda da boğulmayalım ve onu kendi deneyimi ile baş başa bırakalım, çünkü onun öğrenme zamanı gelmemiş olabilir. O da kendi deneyimini yaşayarak yolunu bulacaktır. Çünkü biz kurban olmadığımız gibi kurtarıcı da olamayız en yakınlarımız için bile. Önce kendimizden kendi mutluluğumuzdan kendi yolculuğumuzdan sorumluyuz, sonra yapabildiğimiz ölçüde diğer insanların yolculuğuna katkıda bulunmaktan.
İşte bu gece HİS sistemindeydi ruhum, belki yarın US sistemine geri dönerim.
Sevgiyle kalın, güvenle olun.