Yukarıdaki tabloda, ülkemizin 2010-2022 ilk çeyrek itibariyle Dövizli Borç Stokunun yıllara göre gelişimi yer almaktadır. Söz konusu tabloyu kısaca yorumlayacak olursak; 2010 yılında toplam dövizli borç stoku 377,159 milyar Dolar iken, 2022 ilk çeyreğinde 616,776 milyar dolara çıkmıştır. Aşağıdaki tablo ise Hazinenin yıllar itibariyle dışarıdan borçlanırken ödediği faiz oranlarını göstermektedir.
Birinci tablo, ikinci tablonun sebebidir. Bu günlerin moda tabiriyle “birinci tablo neden, ikinci tablo sonuçtur.” Borçlanma tutarımız arttıkça ödediğimiz faiz de yükselmektedir. Aslında bundan şaşılacak bir durum yoktur. Asıl sorulması gereken soru, son borçlanma ile % 11,55’e çıkan faizin daha ne kadar yükseleceği ve ekonomimizin bunun altından kalkıp kalkamayacağıdır. Gayri Safi Milli Hasılamızın büyüme hızındaki düşme ve sektörlerin karlılığının dolar cinsinden azalması, söz konusu borçların veya faizlerin ödenmesini zorlaştıracağını düşündürmektedir. Nitekim, bu iki tablonun sonucu olarak Türkiye’nin Kredi Risk Primi (CDS) son yıllarda sürekli yükselmektedir. Türkiye CDS’inin 900 baz puana yaklaşması, ülkemize yatırım yapmayı düşünen yabancıları ürkütmektedir.
Yazımın yukarıdaki kısmında verdiğim iki tablo, Döviz Kurlarının neden sürekli yükseldiğinin de cevabını vermektedir. Borçlanma ihtiyacımız arttığı sürece Döviz Kurları ve faizler sürekli artacaktır. Bu durumun suçlusunu başka yerde aramanın anlamı yoktur. Devletin veya Özel Sektörün, bu borçları, döviz kazandıran karlı yatırımlarda veya tüm halkımızın “hayati ortak ihtiyaçlarını” gidermek için kullanmadığı açıktır. Söz konusu borçlar, döviz kazandıran, ithalatı azaltan yatırımlarda kullanılsa idi, döviz ve borçlanma ihtiyacının azalması gerekirdi. Böyle olmadığına göre, alınan dövizli borçların, gündelik ihtiyaçların karşılanmasında kullanıldığı açıktır.
Saygılarımla,