Yazılarımı düzenli takip eden okurlarım, bu konu hakkında birkaç ay önce de yazdığımı hatırlayacaklardır. Aradan geçen sürede, özellikle Karaisalı yönüne doğru olan bölgedeki tarım ve hayvancılığa ayrılan yerlere başlayan konut inşaatlarının, insanı dehşete düşürecek kadar artması içimi burkmaktadır. Bir yanlışlığın ortakları olan tarla sahiplerini, imar ve inşaata yetki verenleri, buralardan konut alanları ve konutları yapmaya çalışan şirketleri bir kez daha canı gönülden kutluyorum (!). Haklarını teslim etmek gerekir, böylesi bir yanlışlığın, bu çağda, gıda fiyatlarının akıl almaz noktalara ulaştığı bir dönemde yapılabilmesi takdire şayandır. Bu arada, haksızlık yapmayayım, yapılan inşaatlar eminim ki yasalara uygundur. Her türlü yasal mevzuat yerine getirilmiştir.
Yukarıdaki haklı sitemimin ardından, olayın diğer bir yönüne bakacak olursak; Adana’nın iç ve dış göç alarak, hızlı nüfus artışına maruz kaldığı, bunun konut ihtiyacını tetiklediği, kiraların bile akıl almaz rakamlara ulaştığı bir gerçektir. Konut alımı veya kiraların makul düzeye çekilmesi için yeni konutların yapılmasına ihtiyaç vardır. Dolayısıyla, yeni konutların inşaatına kimsenin itirazı olamaz. Sorun, konut inşaatlarının gıda ve hayvancılığa ayrılan yerlere yapılmasıdır. Mevcut yanlış uygulamanın devamı halinde, ülkemizin sayılı gıda üretim merkezlerinden birisi olan Adana, çok kısa sürede bu özelliğini yitirecektir. Bu durumun da, ülkemizin mevcut “gıda açığını” artıracağı ve gıda fiyatlarını daha da yükselteceği ortadadır.
Konutların tarım ve hayvancılığa elverişli olmayan yerlere yapılmasını sağlamak, ülkemizin gerçek “beka” sorunu hale gelmiştir. Bunun için yasal düzenlemelerin gözden geçirilmesi yanında, inşaat şirketlerine, konutların tarım ve hayvancılığa uygun olmayan dağlık, taşlık, kayalık alanlara yapılması halinde “maliyetlerini “ karşılayacak teşvikler verilmelidir. Değinilen türden yerlere inşa edilecek konutların, şehir ile uyumu için elektrik, su, ulaşım ve haberleşme alt yapısının “avantajlı” olacak şekilde belediyeler veya devletçe yapılması gerekir.
Bütün bu tedbirlerin işe yarayabilmesi, konunun vatandaşlar tarafından sahiplenmesine bağlıdır. Vatandaşlarımızın “hassasiyet “ göstermediği, “duyarlı” olmadığı hususlara “siyasetçiler” yeterince ilgi göstermez. Bunun için, tarım ve hayvancılık alanlarının korunmasına dönük dernek veya vakıf benzeri “sivil toplum kuruluşları” kurulmalı, siyasi görüş ayrımı olmaksızın yanlış uygulamaların önüne geçilmelidir. Son pişmanlığın fayda etmediği, insanın beton ile karnını doyuramadığı unutulmamalıdır.
Saygılarımla,