Prens Philip'in bu evlilikten beklediği tek şey İngiltere'dir. Tamamen siyasi bir evlilik olduğu için eşine karşı aynı şeyleri hissetmemektedir. Bu sebeple sadece yılın belli bir dönemini İngiltere'de geçirmekte, sonrasında İspanya ve ordularının başına geri dönmektedir. Kocasının özlemi ve ilgisizliği Mary için çok büyük kalp kırıklığıdır.
Ancak daha büyük kalp kırıklığı olan doğum odasından boş çıkmasıdır, üstelik iki kez. Tarihçiler, tıpta "yalancı gebelik" olarak tanımlanan bu durumu Mary'in annesiyle olan acı dolu geçmişine ve anne olma isteğine bağlarlar. Mary reglden kesilip karnı şişmeye başlayınca, doktorlar dahil herkes hamile olduğunu düşünür, ama ortada çocuk falan yoktur. Mary, anne olmayı o kadar istemiştir ki, bedeni illüzyon bir hamilelik yaratmıştır. Bir yıl sonra aynı hayal kırıklığı tekrar yaşanır lakin bu sefer Mary atlatamaz.
***
Kraliçelerinin İspanyol Prensiyle evlenmesinin İngiltere halkı için daha endişe verici sonuçları vardır. Kardeşi Edward'ın da tahmin ettiği gibi Mary tahta geçer geçmez yaptığı ilk iş; son 20 yılın reform hareketlerini tersine çevirip, ülkeye tekrar Katolik inancını getirmesi olmuştur. Katolik İspanya'dan gelen prensin de desteğiyle İngiltere'de engizisyon mahkemeleri kurulur ve başta Protestanlar olmak üzere, Katolik olmayan tüm mezhepler, Yahudiler ve Müslümanlar "sapkınlık" suçundan yakılmaya başlanır.
Kazığa bağlanıp yakılan Protestanların 280'nin kaydı günümüze ulaşmıştır
Örnek vermek gerekirse; babası döneminde 63 Protestan öldürülürken, kardeşi döneminde iki Protestan öldürülmüştür. Buna ek olarak en az 800 kişinin sürgünde ya da hapis hayatı yaşarken hastalanıp öldüğü bilinmektedir. Bazı noktalarda toplu yakmalar da olduğu düşünülmektedir. 10-15 kadın ve erkeğin bir arada yakıldığını iddia eden belgeler vardır. Bazı kayıtlarda yaşlıların ve hamilelerin de yakıldığı yer alır.
Mary'nin halkına yaşattığı tek hayal kırıklığı engizisyon da değildir üstelik. O dönemde İngiltere-Fransa arasında gurur meselesine dönüşen Calais (Almanya-Fransa arasında gurur meselesine dönüşen Alsas-Loren gibi) Fransızlara kaybedilmiştir. Engizisyon korkusuyla binlerce insanın ülkeden kaçtığı ve ticaret azaldığı için ülkenin kasası da bomboştur.
1558'e gelindiğinde Mary ülkesini hayal kırıklığına uğratmış, Calais'i kaybederek halkın gururunu ayaklar altına almış, yüzlerce kişiyi yakmış, iki boş hamilelikle tüm Hıristiyan dünyasına rezil olmuş ve insanların sevgisini kaybetmiş bir kraliçeydi.
İkinci yalancı gebeliğinden sonra eski haline dönmeyi başaramamıştır. Hastalıkları daha da artan Mary, Kasım 1558'de öldü. Hasta yatağında kocasına defalarca mektup yazdı ama hiçbir cevap alamadı. Kraliçenin tahtta tutunamayacağını anlayan ancak İngiltere'yi kaybetmek istemeyen Philip ise Mary'nin kardeşi Elizabeth'le evlenme planları kurmaktaydı. Papa'dan boşanma için izin almaya çalışıyordu. Bu da Mary'e inen son darbe oldu. Annesi Aragon'lu Katherine, anne Boleyn yüzünden tahtından indirilip sürgüne gönderilmiş ve gözden düşmüş bir kraliçe olarak ölmüştü. Kocası Philip, babasının annesine yaptığının aynısını ona yapmaya çalıştı. Üstelik yine bir Boleyn için. Onu, anne Boleyn'in kızı Elizabeth'le evlenmek için kenara atmak istedi.
***
Buna karşılık değinilmesi gereken bir nokta var ki, o da tüm konseyinin ve danışmanlarının ısrarına rağmen kardeşi Elizabeth'i idam ettirmemiş ya da evlenmeye zorlamamış olmasıdır. Gerek Protestan inancı olsun, gerek kraliçeye yönelik komplo girişimlerinde adı sıklıkla geçmesiyle olsun, Mary kardeşini idam ettirmek için her türlü gerekçeye sahipti. Ne kendi döneminde, ne de günümüzde bu idam sorgulanmazdı, çünkü Elizabeth onun tahtının en büyük tehdidiydi. O dönemde Mary'nin karşısında olanlar bile hükümdarlığına doğrudan tehdit olan Elizabeth'i idam etmesi ve varis olarak kendisi gibi Katolik olan uzaktan kuzeni Mary Stuart'ı seçmesi gerektiğini söylemiştir. En kötü ihtimalle Elizabeth'i kıta Avrupa’sından bir prens ya da dükle evlendirip, uzaklara göndererek kendi güvenliğini sağlaması bekleniyordu ama Mary yapmadı. Dini görüşlerindeki keskin ayrılığa, geçmişteki acı ve kırgınlığa, kocasının ona olan ilgisine ve hükümdarlığı boyunca kardeşinin alttan alta onun aleyhine çalışmasına rağmen onu öldürmedi. Yaptığı en büyük ceza ona hapsetmekti. Ölüm döşeğinde de varis olarak Elizabeth'i atadı ki birinci Elizabeth'le birlikte İngiltere altın çağını yaşamaya başladı. Avrupa'da sıradan bir ülkeyken, imparatorluğun temelleri atıldı.
İlginçtir, "Kanlı Mary" lakabı o hayattayken değil, öldükten sonra verilmiş bir isim. Özellikle Protestan tarihçiler ve düşünürler tarafından kullanıldığı, Mary'nin yaşadığı dönemden ziyade XVII. yüzyıldan sonra popülerleştiği bilinmektedir. Bugün hâlâ sevilmeyen bir hükümdardır. Hakkında olumlu yazan ya da ona farklı bir bakış açısıyla yaklaşan tarihçiler çok azdır.
Halkın omuzlarında tahta yükselip, kısa süre içinde bu kadar nefret edilen çok az hükümdar vardır muhtemelen.
KAYNAK: https://seyler.eksisozluk.com/