T.C. Merkez Bankası devletimiz en önemli kurumlarından birisidir. Ekonomimizin temel direğidir, alternatifi yoktur. Faiz oranlarını ve para tabanını belirleme, “fiyat istikrarını koruma” gibi görevleriyle ekonomimiz için hayati derecede önemli işlevi vardır. Değinilen fonksiyonları ifa ettiği için vazgeçilmez bir konumdadır. Tüccarın, sanayicinin, esnaf ve zanaatkarların, banka ve finans kurumlarının, sigorta şirketlerinin, aracı kurumların, kısaca ekonominin tüm aktörlerinin gözü-kulağı Merkez Bankası’nın üzerindedir. Aldığı ve alacağını ima ettiği kararlarla, hepimizin işini, aşını önemli ölçüde etkiler. Doğal olarak, böylesi bir kurumun “itibarlı” ve “inanılır” olması gerekir. Ne var ki, son yıllarda T.C. Merkez Bankası, gelişmiş hiçbir ülkede olmadığı kadar gündelik tartışmaların ortasındadır. Bu durum, Bankanın “güvenilirliğini” her geçen gün aşındırmaktadır. Merkez Bankası’nın “güvenilirliği” kaybolan bir ülke, başta “enflasyon”, “büyüme” ve “istikrar” gibi temel ekonomik hedeflerini gerçekleştiremez.
Merkez Bankalarının itibarını korumak, güvenilirliğini yükseltmek için gelişmiş ülkelerin bulduğu çözüm, onları “özerk” bir yapıya kavuşturmak olmuştur. Şayet Merkez Bankası “özerk” değilse, siyasi iktidarların faizi, ekonominin gereklerine göre değil, inanç, ideoloji veya kendi çıkar gruplarına göre belirlemesi, karşılıksız para basılarak (parasal taban genişletilerek) hazine veya kamu kuruluşlarını aşırı borçlandırması, kendilerine yakın iş insanlarına piyasaya göre ucuz kredi sağlanması veya onların dış kredilerini Banka kaynaklarından ödenmesi gibi uygulamalara gittikleri, bunların da ekonomiyi olumsuz etkilediği görülmektedir. Sonuçta, ülkedeki faizler, döviz kurları, enflasyon, cari açık, iç ve dış borçlar artmakta, başarısızlığın faturası Merkez Bankası’na kesilmektedir. Böyle bir ortamda Merkez Bankası’nın itibarını ve güvenilirliğini koruması mümkün değildir. Bu tür olumsuzlukları yaşamak istemeyen dünyadaki tüm gelişmiş ülkeler, Merkez Bankalarını “özerk” hale getirmişlerdir.
Ülkemizde siyasetçilerin, sıklıkla, T.C. Merkez Bankası’na yukarıdaki paragrafta izah edilen tarzda müdahale ettikleri, bunun acı sonuçlarını topluma ödettikleri görülmektedir. 2001 yılında yaşanılan ekonomik krizin ardından, uygulamaya konan İMF destekli istikrar programının en can alıcı noktasının T.C. Merkez Bankası’nın “özerk” statüye kavuşturulması olduğu tartışmasız bir gerçektir. Yapılan düzenleme olumlu sonuç vermesine rağmen, ne yazık ki 2018 yılından itibaren Bankası’nın hukuki yapısı “özerklikten” uzaklaşılacak şekilde değiştirilmeye başlanmıştır. Yapılan atamalar, alınacak faiz kararlarına etki, karşılıksız para basılması, döviz rezervlerinin “döviz kurlarını” yükseltecek şekilde azaltılması gibi uygulamalar, özerk Merkez Bankası anlayışını rafa kaldırmış, neticede ekonomimizi bu günkü sıkıntılara sürüklemiştir.
Sonuç itibariyle; yaşadığımız tecrübeler T.C. Merkez Bankasının mutlak surette gelişmiş ülkelerdeki gibi “özerk” bir yapıya tekrar kavuşturulması gerektiğini bize öğretmiştir. Aksi halde Banka’nın, asli görevi olan “fiyat istikrarını sağlamak” için alması gereken kararları alamadığı, işin en vahimi de siyasi iktidarın güdümüne girdiğini göstermektedir. Bu tarz yanlış uygulamanın, ülkemize, “hayat pahalılığı”, “durgunluk”, “işsizlik”, “siyasi kutuplaşma ve gerginlik” getirdiği acı bir gerçektir.
Saygılarımla,