Sömürülenler- Sömürgenler

14/02/2022 03:03 1837

 

Yaşadığımız dünya işte bu başlıktaki gibi dizayn edilmiş. Ülkemiz de aynı. Hatta bizde fazlası da var. Bir sabah uyanıyorsunuz, görünmez bir el, sizin bir ömür alın terinizle oluşan birikimlerinizi çalmış gitmiş. Koca bir millet yoksullaşıvermiş.

Gövdemize yapışmış sülüklerle yaşamaya alışmışız…

Tatlı tatlı emiyorlar. Şifadır deyip kendimizi feda ediyoruz. Çok şükür ki, kanımızı emen sülükler şişiyor ve zaman zaman bizden kaçıp keyfini sürmeye başlıyorlar. Ama yerleri hiç boş kalmıyor. Yeni sülükler yapışıyor daha iştahla kanımızı canımızı emmeye devam ediyor.

Ülkenin yapısal sorunları var…

Türk halkı sürekli birilerine inanıyor ve bu yapısal sorunları çözer diye umut ederek, oylarını verip iktidara getiriyor. Ama gelenlerin hiç biri bu sorunları çözme niyeti bile taşımıyorlar. Onların hepsi kendilerine değişik mevziler seçmişler ve böl- yönet oyunuyla, yıllarımızı tüketiyorlar. Ülke tökezledikçe milyonların sırtına daha da biniyorlar.

Kimse ne oldu da bu her şeyi bağladığımız yabancı paralar birden yükseldi diye derinlemesine sorgulamıyor.

Bu ülke insanı istikrar gelirse belki sorunlarımızı çözen bir iktidara kavuşuruz umuduyla, yirmi yılı bu erk kullananlara hibe etti. Geldiğimiz yere bak!

Elektrik faturaları kâbus oldu. Arabası olanlar, yakıt parasının can yaktığı bu günlerde kontak kapatmaya başladı. Sigara içenler şaşkın. İki kadeh keyif rakısı bile insanlara dert oldu artık. Bağımlı olanlar, merdiven altı üretimlere yönelip, hayatlarından olmaya başladı. Bir araya gelmenin coşkusunu, mutluluğunu yok ettiler.

Yapısal sorunlar, sen ben kavgası ve siyasi rant hesaplarıyla hep rafta kaldı.

Bu ülke insanları bu kadar çile içinde yaşamayı hak ediyor mu?

Onca sene iktidarda kalacaksın ve ülkenin yapısal sorunlarını çözmediğin için kırılgan bir ekonomik düzen içinde döviz kriziyle ülkeyi fakirleştireceksin.

Neden tam bir demokrasiye sahip değiliz?

İki dudak arası siyasetle belirlenen milletvekili adaylarını seçmek zorunda kalıyoruz. Çoğumuz seçtiğimiz milletvekillerini tanımıyoruz bile.

Rant ekonomisinin, dışa bağımlı yatırımların, kolayına kaçıp yapılan ithalatların, hep yapılan sözleşmeleri dövize bağlamanın bedellerini bizlere ödettiler. Yurtdışından gelen yatırımların hizmet sektöründe yoğunlaşmasına ses çıkarmayan erk sahipleri, bizim paramızı paramparça ettiler. Kurdurdukları AVM’ler eliyle yerel esnafı yok ettiler. Sonra AVM’ler aralarında anlaşıp fiyat dizayn ediyor diye şikayet ettiler.

Oysa ülkenin üretime dayalı bir ekonomik düzene prim vermesi gerekiyordu. Bunu hepsi biliyor ama nedense, ülke gençleri işsizlikten kırılırken, rant hesaplarıyla meşgul olmayı tercih ettiler.

Şimdi önce vur sonra yumuşat taktiği ile kandırılma dönemi başladı…

Enflasyona ezdirilmeyecekmişiz! Enflasyon ezmiş geçmiş, paçavra etmiş, enflasyona ezdirilmeyecek diye slogan atılıyor. Hayat pahalılığı her kesimi vurdu. Dürüstçe çalışan, üreten iş hayatının insanları bile büyük sıkıntı içine düştüler. Çalışanlarının sıkıntı içinde olduğunu biliyorlar ama önünü göremeyen bir haldeyken, işyerlerinin yeni ekonomik dengesini bir türlü kuramıyorlar.

Çiftçi tarlasını ektiğine pişman olduğu bir döneme girdi. Dışa bağımlı tohum, dışa bağımlı gübre, dışa bağımlı enerji, dışa bağımlı ilaç, say sayabildiğin kadar. Hepsi döviz artışıyla yüzde yüz katlanarak arttılar.

Kabahat kimde?

Kabahat bende, benim gibi milyonlarca yurttaş olanlarda. Kolaycı siyasetin böl-yönet taktiğine her zaman prim verdiğimiz için bu hallere düştük. İnançlı bir toplum olarak bizleri kolayca kandırdılar. O kadar ileri gittiler ki, devletimizi bile işbirlikçileriyle birlikte ele geçireceklerdi. Rantçılar, mafyacılar sarmıştı ülkemizi. Ama tüm bunların sebebi olarak kendimizi suçlamamız gerekiyor.

Oysa farklılıklarımızla zenginliğimizi kavrayıp, bu böl-yönet tuzaklarına düşmeyip, aklımızı başkasına emanet etmeden davranabilseydik, bu günlere bu şekilde gelmeyebilirdik.