Bana telefonla ulaşan bazı değerli okurlarım "Adanalı olduğunuz halde,basın mesleğine olan hizmetlerinizin çoğu Adana, hatta ülke dışında geçmiş; neden?" diye soruyorlar.
Doğrudur; kısmen Amerika ve kısmen de Avrupa'da görev yaptım.
Simavi'ler döneminde Hürriyet Gazetesinin Avrupa çalışmalarına katıldım.
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu UNICEF'in bir projesi ile Dünya'yı dolaştım.
Hatta durun; size kısa bir özgeçmiş sunayım da merak eden okurlarımın sorularına da cevap vermiş olayım.
Bu sütunların yazarı ben Ünsal Özdiker, 17 Mart 1945 Adana doğumluyum.
1959 yılında Adana'da yayınlanan , imtiyaz sahibinin Mahmut Cevheribucak olduğu "Vatandaş Gazetesi"nde yazmaya başladım.
O zaman tam 14 yaşındaydım.
İlk günlerdeki yazılarım; birinci sayfada çerçeve içine alınmış 'siyasi taşlamalar'dı.
İkisini de rahmet ve saygı ile andığım, Gazetenin yazı işler müdürü Hilmi Kürklü ve spor sayfası sorumlusu Sabit Oktan hocalarım, iç sayfada haftanın belli günlerinde yazmamı istediklerinde beni yanlarına çağırarak dediler ki;
"Oğlum, senin yazılarını beğeniyoruz ve yayınlamak da istiyoruz. Ama yaşın küçük ve öğrencisin. Bunu nasıl aşacağımızı düşünüyoruz..O yüzden diyoruz ki sen bir müddet suya sabuna dokunmayan taşlamalar ile daha çok spor yaz. Hatta adını da bir harfle değiştirelim filan"
İşi rast gidenler için derler ya; kör istemiş bir göz, Allah vermiş iki göz.
Balıklama lafa girdim:
"Benim Ünal adında benden beş yaş büyük bir ağabeyim var. Yazılarımın altına Ünal Özdiker diye imza koyabiliriz isterseniz" dedim.
"O zaman ağabeyine söyle bize bir uğrasın, kendisiyle bu konuyu konuşalım" diye noktaladılar.
Dedikleri gibi yaptım; konuyu önce rahmetli ağabeyim Ünal'a, sonra da annemle babama açtık;
"Yazılarınla ağabeyinin başına bir bela getirmezsen olur" dediler.
Neredeyse yazılarımın tamamı, denetimden geçmeden gazeteye giriyordu.
O yüzden bir süre sonra "Ünsal Özdiker" diye imza atmaya başladım.
Hilmi Kürklü ile Sabit Oktan hocalarım da buna ses çıkarmadılar.
Çünkü; o zamanın "Basın Yasası"nı sindire sindire okumuş, dava veya suç konusu olacak yazılara yazmamaya özen gösteriyordum.
Adımı yazının altında görmek bana çok keyif veriyordu.
Bu arada Adana Belediyesi Şehir Tiyatrosu'nda, figüran olarak rol almaya başladım.
Tiyatro kadrosunun sevilen başrol oyuncularından Nurdan Gedikoğlu abla, benden eşi Kenan Gedikoğlu'na söz etmiş.
Bir gün tiyatro kulisinde beni yanına çağırdı;
"Ünsalcığım, biliyorsun benim eşim Kenan Gedikoğlu Türkiye'nin en çok satan Akşam Gazetesi'nin Adana temsilcisi. Ona senden söz ettim. Okurken hem gazeteye yazman, hem de tiyatroda çalışman çok hoşuna gitti. Eğer sen de onaylarsan, seni Akşam Gazetesi'nin Adana kadrosuna muhabir olarak alacak" dedi.
Sevinçten göklere uçtum.
Hemen ailemle görüşerek Kenan Gedikoğlu'nun yanına gittim;
"Emrinizdeyim şefim" diyerek işe başladım.
Sanırım bir yıl kadar sonra; Adana'ya turneye gelen Avni Dilliğil beni kadrosuna alarak önce turneye, sonra da İstanbul Aksaray'daki tiyatrosuna götürdü.
Eniştem ve ustam Aziz Nesin'in "Toros Canavarı" oyununda başrol,
diğer pek çok oyunda da "jön" oynattı.
O zaman sevgilim olan eşim Aysen'in köylüsü Yılmaz Güney ile tanıştım.
Zamanın ünlü yıldızlarından Evrim Fer'in annesi Fahriye Tamkan, bize Beyoğlu'nda Ağa Camisi'nin karşı sokağında 'Kısmet Apartmanı'nda bir daire tahsis etti.
Orada Yılmaz abi ile birlikte kaldık.
Fer Film adına yapılan 'Mor Defter' ve 'Kocaoğlan' filmlerinde ona reji asistanlığı yaptım.
Bazı rollerde de oynadım.
Bu arada Lise ve Üniversite bitti.
Dahası çok ama, bana ayrılan yer dolmak üzere.
O yüzden hemen emekliliğime geçeceğim.
Çünkü bu yazımın asıl amacı emeklilik maaşımla ilgili.
1986 yılında 41 yaşımda SSK'dan emekli oldum.
Şu anda maaşım Asgari Ücret'in de altında, 5 bin lira civarında.
Yapılan yüzde 30 zam sonunda 7 bin lira'ya yaklaştı..
Yani yine asgari ücretin altında kaldı.
Bu sıkıntımı SGK'da görevli bir arkadaşıma anlattığımda bana ne dedi biliyor musunuz?;
"Sen tam 36 yıldır emekli maaşı aldığının farkında mısın? Her emekli bu kadar uzun yaşarsa biz iflas ederiz be"
O zaman gülüştük de, arkadaşıma bir şey diyemedim.
Ama şimdi buradan SGK yetkililerine sesleniyorum;
Ya emekli ücretime ciddi bir zam yaparsınız, ya da eşimi boşayıp 20'lik bir çıtırla evlenirim.
Siz de ardımdan 65 sene daha "dul aylığı" ödersiniz.
Ona göre bir daha düşünün...