Ülkemiz yeni bir evrilme çizgisine geldi. Bol keseden harcama, kesesinde olmayanları borçlanarak temin edip harcayan bir düzenin resimlerinin yerine, cep yakma dönemi başladı.
Korkunç çelişkiler var…
Hani döviz artışına bağladığımız sıkıntılar var ya, bence oraya takılıp kalmamak gerekiyor. Onun dışında, ülkenin korkunç hataları var. Üretmeden el parasıyla borçlanarak, sürülen sefanın acı faturaları, hemen birkaç gün sonra önümüze konacak.
Çelişkiler var dedim. En önemli çelişki enflasyon hesaplarıyla, gelir düzeyi düşük insanların olmazsa olmaz gıda fiyatları arasındaki çelişkiler.
Eskiden annelerimiz hiçbir şey olmasa, patates, patlıcan, domates kızartır önümüze koyardı. Soğanın tepesine vurur, yanında üzerine zeytinyağı dökülmüş biber salçasıyla birlikte, zeytin- peynir yenirdi. Soğan, herkesin bahçelerinde bile yetişirdi.
Bir yıl öncesine göre, bu bizim yıllarca yiyip içtiğimiz temel gıdaların çoğu % 100’ün üzerinde zamlanmış.
Temmuz zammı bekleyen emekliler…
Emekliler mutfak yangınlarını nasıl söndürürüz diye temmuz zammını beklerken, yüzde 5’ler, yüzde 6’lar düzeyinde zamlar konuşuluyor. Bu nasıl çelişkidir değil mi?
Çalışanların işten çıkarılmalarını duyuyoruz. Rakamlarla verilen sayılar ürkütüyor bizi.
Üretici tarlada ürünlerinin satış fiyatlarını söylüyor, manavla, marketlerdeki fiyatları bildiğimiz için şaşırıp kalıyoruz. Bu aradaki farklar, kimlerin cebine gidiyor?
Üretici şeftali bahçesindeki, güzelim ağaçları zarar ettiği gerekçesiyle kesiyor.
Bunlar nasıl çelişkiler ve bir tarım ülkesi olan yurdumuza yakışıyor mu?
Et alıyorum, hani daha uygun ve güvenli olur diye et-balık kurumundan alıyorum. Hanım diyor ki, ‘Bu etlerde eski et tadı yok. Sen nereden alıyorsun?’ fırçayı yiyince başka yerden alıyorum, nafile yine o eskiden aldığımız et tadı yok.
Neden yok?
Biraz araştırınca hemen öğreniyor insan. Mera ıslahı yapılmamış ve gençlerin önemli bir kısmı, büyük kentlere doluşmuş olan kırsal bölgelerimizde, mera hayvancılığı can çekişmeye başlamış. Hayvanlar açık meralarda, doğal olarak koşarak gezerek beslenemiyor. Çiftliklerde yemlenrek büyütülmeye çalışılınca, ortaya bu etler çıkıyor ve yem tedariki bile yurt dışından yapılınca, et fiyatları alıyor başını gidiyor.
İstanbul seçim tekrarına gidiyor…
Konumuzla ne ilgisi var diyebilirsiniz! Ama bakın, iki zihniyet arasında bir yarış var.
Bir taraf eski dönemlerin savurganlıklarını gündeme getirip, israfların önlenerek, kaynakların halka hizmet adına kullanılabileceğini iddia ediyor. Öbür taraf geçmişte yaptığı büyük projeleri örnek göstererek, aynı yönde devam edeceğini belirtiyor. Bu büyük projelerin çoğu, kullanıcı sayıları garanti edilerek ve döviz üzerinden yapılan sözleşmelerle gerçekleşmiş projeler. Dolayısıyla garanti edilen sayılarda kullanım olmayınca, hazineden ödenmek zorunda kalınıyor. Yani İstanbul’daki köprünün parasının bir kısmını İstanbul dışında bu köprüleri hiç kullanmayanlar ödemek zorunda kalıyor.
Konumuzla bu seçimin ve iptal edilmeyen seçilmişlerin uygulayacakları Yerel yönetim modelleri, ülkenin içine düştüğü ekonomik kriz ve çelişkilere bir çözüm üretilmesi açısından ilgili oluyor. Bilhassa CHP ve İYİ parti ittifakıyla oluşan belediye yönetimleri, uygulayacakları krizden çıkma projeleriyle, ya göz doldurup, ülkeyi yeni bir konuma taşıyacaklar, ya da başarısız olurlarsa, tarihe gömülecekler.
Sadece kaynak tüketerek, kitle kuyrukçuluğu yaparak yürütülen, yönetim anlayışı bizi bitiriyor.
Belediyelerimiz yeni bir anlayışla, bu savurgan, sadece elindeki kaynakları harcamaya dayalı, borçlanmaya dayalı düzeni, değiştirebilecekler mi?
Borç batağına düşmüş bir ülkenin, kurtuluş mücadelesi gerekiyor. Ama iyi niyetle çalışanların bile işi çok zor. Hani denize düşeni kurtarmaya çalışırken, kurtarmaya çalıştığınız insan, can havliyle sizi batırır ya, aynı o konumdayız.
Bu konuları, düşünmeye ve yazmaya devam edeceğiz.