Bunlar, bağımlılık yapan gıdalar ve gıda endüstrisi, bizi avlama konusunda çok başarılı. Hatta tat enstitüleri kurup, “açlık uzmanları” istihdam ederek, yeni bağımlılar yaratmanın yollarını arıyorlar. Kullandıkları terminoloji bile uyuşturucu kullananları hatırlatıyor. Ağız hissi, çıtırtısı, aroması, beyindeki bağımlılık merkezi olan dopamin stimülasyonu açısından en doğru gıdaları tasarlıyorlar. Yedikçe daha fazlasını istiyorsunuz. Kimse 25 avokado yiyemez ama 25 tane bisküvi yiyebiliyorsunuz. Bir paket patates cipsini hemen bitiriyorsunuz.
Çok fazla şeker tüketmenin yarattığı stres tepkisi, bir kaplan tarafından kovalanırken yaşadığınız stresle eşdeğer. Vücut aradaki farkı ayırt edemiyor. Üstelik kortizol diyabet, demans, aşırı kilo, kas kaybı, kemik erimesi gibi birçok soruna yol açıyor.
*Dhru Purohit: Bir de zamk ve emülgatörler var. Bunlar nedir? İşlenmiş gıdalarda niçin kullanılıyorlar?
*Dr. Mark Hyman: Temel olarak kıvam artırıcı, koyulaştırıcı katkılar. Sütlerde kullanılıyor. Karajenan ve ksantan sakızı (zamkı) gibi kıvam artırıcılar bağırsağa ciddi zarar vererek, sızdıran bağırsağa yol açabiliyor. Ayrıca alerji, otoimmün sorunlar ve sindirim problemleri gibi etkileri var.
Yani ne yediğimizin bilincinde olmamız, yediklerimizi ayırt edebilmemiz gerekiyor. Fonksiyonel tıp perspektifi bu açıdan önemli. Gıdalar sadece kalori miktarından ibaret görülmemeli ve her lokmada biyolojimizi iyi veya kötü yönde etkileyen bilgi ve kod vazifesi gördüğü anlaşılmalı. Üstelik işlenmiş veya diğer zararlı gıdaları tüketince bunların etkisi illa uzun yıllar sonra kendini göstermiyor. Anında zarar vermeye başlıyor. Yiyecekler vücudumuza gönderdiğimiz en önemli kimyasal sinyaller ve her hücremizle her an iletişime geçebiliyorlar. Gıdanın ne olduğunu anlayınca, onlara doğru bilgi verdiğinizden emin olmak istiyorsunuz.
*Dhru Purohit: Sıra takipçi sorularında: Sağlıksız gıdaların vücudumuza olumsuz etkisi ne kadar sürede belirmeye başlıyor ve ne kadar devam ediyor?
*Dr. Mark Hyman: Ne yediğinize bağlı. Ama gözden kaçan önemli bir nokta var. Birçok kişi kötü yiyeceklerin uzun vadede sorun çıkaracağını, zaman içinde kilo alacağını veya diyabete yakalanacağını düşünüyor, ama bunu acil bir problem olarak görmüyor. Hal buki öyle. Aslında her lokmanız gen ifadenizi anında değiştiriyor ve saniyeler içinde hangi genlerinizin açılıp kapanacağını belirliyor. Yine mikro biyomu da anında etkiliyor. Yedikleriniz yüzünden kötü organizmaların oluşmasına yol açıp bağırsak hastalıklarını davet edebilir, iyilerini teşvik edip sağlıklı vücuda ulaşabilirsiniz. Hormonları ve beyin kimyasını da anında etkiliyor.
Biraz kurbağa ve kaynar su hikayesine benziyor. Kurbağayı kaynar suya atarsanız, hemen dışarı zıplar. Ama soğuk suya koyup yavaş yavaş altını ısıtırsanız, farkına varamadan haşlanıp ölür. Bizi gerçekten nasıl etkilediğine dikkat etmeyerek yavaş yavaş ölüme götüren şeyleri yapıyoruz.
*Dhru Purohit: Sıradaki soru: Organik yiyeceklerin çok pahalı ve gıda üreticilerinin çok güçlü olduğu bir ortamda tüketici davranışlarını değiştirmek nasıl mümkün olabilir?
*Dr. Mark Hyman: Aslında bu konudaki araştırmalar kötü gıdaların bize üç kat pahalıya mal olduğunu gösteriyor. Topluma, eğitime, milli güvenliğe, iklime, çevreye, ekonomiye ve sosyal adalete verdiği zarar çok daha yüksek bedeller getiriyor. Sodanın fiyatı bir dolar olabilir ama topluma maliyeti çok daha fazla. Mesela Amerika’da her şeyin içinde mısır var. Bu ürünleri tüketerek devamının gelmesine sebep oluyoruz. Üstelik yetiştirilmesi için verilen sübvansiyonlardan tutun da topluma, iklime, çevreye verdiği zarar kadar her şeyin bedelini biz karşılamış oluyoruz. Kısacası organik ürünler şu anda pahalı, ama kötü beslenmenin gerçek bedeli çok daha ağır. Organik yiyecekler tüketememek bir bütçe sorunu olabiliyor ve bunu elbette anlıyorum. Yine de sağlığınıza verdiği sadece maddi zarar bile bu farkı kapatıyor.
Yarın devam edeceğiz…