Sadi abi vefat etti!
Bu haberi duyduğumda gerçekten çok üzüldüm. Oysa, bir süreden beri Sadi Somuncuoğlu’nun hasta olduğu biliniyordu.
Ama, ölüm, ancak gerçekleştiği zaman farkına varılan bir durum galiba.
Güncel olarak yazılacak o kadar çok konu var ki, bir kişinin vefatı bu ağır konuların önüne geçip de yazı konusu olabilir mi diye soranlar olursa onlara cevabım şudur:
Vefat eden, Sadi Somuncuoğlu olursa olur! Vefat eden, her durumda sakin kalabilen Sadi abi olursa olur!
Elbette biliyorum, ülke ekonomimizin artık insanımız açısından dayanılacak hali kalmadı. Bu kadar zammın altından kalkmanın büyük bir kesim açısından imkânsız duruma geldiğini görmemek, bilmemek mümkün mü?
Elbette, yanıbaşımızda akıl almaz bir savaşın olduğunu görüyor ve biliyoruz. Bu kan, gözyaşı ve ağır bunalımın bizi ne kadar etkilediğini ve etkileyeceğini yakından biliyor ve takip ediyoruz.
Bunlar tamam, ama, Sadi Somuncuoğlu’nun vefatı dolayısıyla bugün yazmayacak isek ne zaman yazacağız?
Diğer güncel ve tarihi konuları nasıl olsa yazarız, yazıyoruz ve yazacağız. O konular zaten bugünden yarına çözülecek ve tamamlanacak konular değildir.
Kısaca söylemek istediğim şu ki; Sadi Somuncuoğlu’nu anlatmalıyız.
Sadi Somuncuoğlu, 82 yıllık ömrünün neredeyse tamamını Türk Milleti’ne hizmet etmeyi düşünerek geçirmiştir. O kadar ki, Ankara merkezli kurduğu Millî Düşünce Merkezi kesintisiz faaliyetleri ile hayatının sonuna kadar hizmet yeri olmuştur.
Sadi abi, kendisiyle aynı fikirde olsun olmasın hemen hemen herkeste saygı uyandırmıştır. Bunun en açık delilini vefat haberi ülkede duyulur duyulmaz söylenen sözlerden anlamak mümkündür. Birçok yayın organlarında saygın sözlerle anılmış olması buna en iyi örnek olarak gösterilebilir.
Ben de kendi çevremde, farklı dünya görüşüne sahip insanların söyledikleri sözleri duyduğumda, Sadi abinin sağlam karakter yapısını çok iyi anlamak gerektiğini görüyorum.
1995 yılı Genel Seçimleri öncesi idi. Sadi abi, Türkocağı Genel Başkanı ve ben de Adana Türkocağı Başkanı idim. Seçimlerden bir süre önce, Sadi abi, şube başkanlarını çağırdı ve Türkocağı’nın eski yerinde toplandık. ANAP’tan milletvekilliği teklifi gelmişti. Bizlerle nabız yoklaması yaptı. Sonra aday oldu ve bakan oldu. O toplantıdaki hal ve tavırlarındaki karakter sağlamlığını anlamak için gerçekten görmek gerekirdi. Yerine Necati Gültekin Paşa geçti ve Kongreye kadar devam etti.
Birgün arayıp “nasılsın abi” dediğimde, “Halilciğim ben iyiyim de…” dedi ve lafın gerisi gelmedi. “tamam abi anladım” dedim. Yani diyordu ki, ben iyiyim ama, benim iyi olmam yetmez, ülke iyi değil diyordu. Buna VATANSEVERLİK diyoruz.
Birkaç yıl önce, rahmetli Oğuz Özkaya beni aradı - ki, o değerli arkadaşımızı da anmış olalım – ve “Sadi abi beni aradı, Adana’da Göçmenevinde kalan Rahim Cevadbeyli ile ilgilenecek bir Avukat arkadaşımız yok mu” diye sorduğunu ve kendisinin de Sadi abiye “Halil var” dediğini söyledi. Sadi abinin cevabı da şu olmuş: ”Halil, Avukat mı oldu, tamam öyleyse iş olur”. Bu söz benim için çok ciddi bir gurur, mutluluk ve onur meselesi olarak kalacaktır. Tabii, ilgili iş benim yapabileceğim bir iş değil, Üstadım Avukat Adnan Kipri’nin akılcı ve başarılı Avukatlığı ile halledilecek bir iş olduğundan onun emekleri ile halloldu.
Sadi Somuncuoğlu, 2000 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşadıklarını, görüşmelerini bir birlikteliğimiz sırasında ayrıntıları ile anlatmıştı. Bu anlattıkları arasında Mustafa Kemal ATATÜRK’e ithafen söylediği söz var ki, gerçekten kamuoyunun bilmesi gerektir. İlk Cumhurbaşkanımız Türk Milliyetçisi bir Cumhurbaşkanıdır.
O dönem Mecliste saldırıya uğrayan Sadi abi, o aşamadan sonra particilik ile ilgisini keserek kendisini tamamen fikir hayatına verdi. Milli Düşünce Merkezi adlı bir fikir kuruluşu oluşturarak gerçekten çok yararlı çalışmalar ve faaliyetler yaptı. Bu arada Kıbrıs ile ilgili çalışmalarını da ve bu çalışmaları kitaplaştırmasını da söylemek gerektir.
Ölüm, hayatın doğumdan sonraki en kaçınılmaz gerçeğidir. Hiçbir insan bu gerçekten kaçamaz, kaçamayacaktır. Bu nedenle, bu gerçeğe göre bir hayat anlayışı, bu gerçeğin ışığında bir yaşama duygusu benliğimizin en temel duygusu olarak kalmalıdır. Bu anlayış ve duygu, ölümü düşünüp hayattan vazgeçmek değil, tam tersi, ölüm temalı yaşayarak kaçınılmaz gerçeğe en doğru şekilde varma hedefidir.
Böyle olduğu zaman, insana yararlı, insanı düşünen, insanca yaşamanın birinci şart olduğunu bilen bir anlayışla hayat devam ettitilir diye düşünürüm.
Böyle olduğu zaman aileni, çevreni, ülkeni, milletini ve insanlığı daha iyi anlarsın diye düşünürüm.
Böyle olduğu zaman daha çalışkan, daha verimli, daha uyumlu, daha ahlâklı olmayı hedeflersin diye düşünürüm.
Böyle olduğu zaman ölüm korkulacak bir durum olmaktan çıkar ve bu şekilde geriye bıraktıkların seni ölümsüzleştirir diye düşünürüm.
İşte, Sadi Somuncuoğlu, ölümden korkmak yerine ölüm temalı yaşayarak, kendisini ölümsüzleştiren çalışmalar yapan bir kişi olarak kalacaktır.
Ruhu şad olsun.