Son yazımda particilik, siyaset ve siyaset felsefesi arasındaki farklara kısaca değinip neden bunları birbirinden ayırmak gerektiğini aktarmıştım. O yazıda kastettiğim şu idi aslında: Siyaset felsefesi temelli değerlendirmeler yaptığınız zaman daha sağlıklı sonuçlara ulaşmak mümkündür. Aksi takdirde şartlanmış bakış açıları insanı içgüdülerine mahkûm eder ki, bu durumdan sağlıklı sonuçlar elde edilemez ve doğru sonuçlara ulaşmak da pek mümkün olmaz. Bu sözleri neden sarf ediyorum? Şunun için: Geçen haftaki siyaset depreminde şartlı bakış açıları ile bakanların, içgüdü kaynaklı değerlendirmeler yapanların aradan geçen 3-4 gün sonunda tam yüz seksen derece değişik düşünmek zorunda kalmalarını görmek son derece üzücü ve ibret verici idi. Bu sözleri hem o altılı masanın dağılmasından memnun olanlar için ve hem de üzülenler için söylüyorum. 3-4 günlük bir sabrı bile gösteremeyip dağılmışlık üzerine değerlendirmeler yapan, fikirler üreten, taraflara en ağır sözleri söyleyenlerin içine düştükleri ruh hali nasıldır doğrusu merak ediyorum.
O üç dört gün içinde yazdığım yazıyı buraya aktararak sözlerimize devam edelim.
"... neyse bu konuyu daha fazla uzatmadan yine de bugün gelinen parti ve günlük siyaset konusunda görüşlerimi çok özet halinde aktarayım:
Daha değişik ve beklenmeyen gelişmelere sahne olunabilir. "
Bu yazımın dayanaklarını da bir kaç soru ile anlatmıştım.
Burada anlatmak istediğim şudur: Yukarıda söylediğim gibi, tekrar da olsa vurgulamak adına, içgüdülerimiz, şartlanmışlıklarımız ile fikir üretmek, yanlış ve sağlıksız değerlendirmelerle sonuçlanabilir, hatta sonuçlanır da diyebiliriz. Bu nedenle siyaset felsefesi yapmak, daha açık bir deyişle; muhakeme etmek, soru sormak fikir üretmenin en temel unsuru olmalıdır. Bunu yapabilmek için de elbette şartlanmışlıklarımızı, ezberlerimizi bozma cesaretini göze almak şarttır ve olmazsa olmazdır.
Bu konu çok su götürür bir konudur ve sırası geldikçe yine konuşulur ve tartışılır. Her ne kadar günlük parti konusuna değinmekten mümkün olduğu kadar kaçınmak istememe rağmen ülke meselesi haline gelmiş konuları ıskalamanın da gereği yoktur diye düşünüyorum.
Esas konumuza dönmeliyiz. O da deprem meselesidir. Ülkemizin tarihindeki en ağır hasarlardan birinin oluşturduğu deprem ciğerimizi yakıyor. Gerçekten normal yaşantımızı kaybetmiş bulunuyoruz. Deprem olmayan bölgelerde bile aile hayatları zorlaşmış bulunmaktadır. Bu ağır psikososyal gerçeklerin yanında bir de depremzedelerin,en yakınlarını kaybedenlerin, ömür boyu kazandıkları can dışı varlıklarını kaybedenlerin içinde bulundukları durumu anlamak başka da o ruh halinin içine girebilmek elbette mümkün değildir. Bu gerçekleri yaşarken depremzedelerin sadece günlük yaşantılarının bile tam olmaması insanı üzmektedir. Bu eksiklikler, tamamlanamayan ihtiyaçlar bir an önce tamamlanmalı ve hiç olmazsa depremzede insanlarımızın günlük yaşantıları normale dönmelidir. Ama maalesef bu konuda istenen sonuçlar elde edilememiştir. Depremin olduğu ilk iki-üç gündeki akıl almaz ihmalleri zaten ömür boyu tartışacağız, unutmayacağız, ama hiç olmazsa bugün orada kalan insanlarımızın günlük ihtiyaçlarının karşılanması mutlaka sağlanmalıdır.
Artık ülkemizde deprem adı geçtiği anda Afad ve Türk Kızılayı gibi kurumlarımızın içine düştükleri ve hatta düşürüldükleri durumu asla görmemezlikten gelemeyiz. Ne demek felaketten iki-üç gün sonra çadır satmak? Ne demek Türk Kızılayın gıda satması ve hatta inanılmaz iddiaların her geçen gün ortaya çıkması? Ne demek ülke ekonomisinin bu şartlarında hayalimizi aşan aylıklar almak?Bunlar yazılmayacak da ne yazılacak? Ayrıca ne demek bunları yazanları eleştirmek?
Bu kadar yaşadıklarımız, bu kadar gördüklerimiz karşısında hâlâ bir istifanın olmaması insanı son derece üzmektedir. Yunanistan'da 57 kişinin tren kazasında ölmesi sonucunda Ulaştırma Bakan ı istifa etti.
Adı geçen kurumların ve diğer birçok sorumlunun bu eksiklikler, ihmaller, yanlışlıklar karşısında istifa etmemesinin gerekçeleri nedir? Bu insanlar neden ve neye dayanarak istifa etmezler acaba?
İstifa, bir insanın olaylar karşısında kendini temize çıkarmasının en temel yoludur. İstifa kurumu ülkemizde yeniden inşa edilmelidir.