Bir önceki bölümde; Özel İzmir Tevfik Fikret Okulu 9/B sınıfından, üç öğrencinin Atatürk’ün insani taraflarını irdelemelerini anlatmış ve kadına verdiği önemden söz etmiştik.
“O genç kızar için, düş kurup özledikleri ve bir türlü ulaşamadıkları beyaz atlı bir prens, mavi gözlü, çok yakışıklı bir asker, düşlere giren bir masal kahramanıydı.
Atatürk, tüm insanlara değer verirdi.
Ama kadına ve kadın haklarına verdiği değer kuşkusuz tartışılamazdı.
Kadını kadın olarak değil de, Avrupalılar gibi insan olarak görürdü.
Onların eğitimini önemli bulurdu” demiştik.
Kadınların erkeklerden daha bilgili, daha aydın daha verimli olmaları gerektiğini söylerdi.
Kadınları geri kalmış toplumların uygar olmadığını düşünürdü.
Cumhuriyetin ilanından sonra Tarsus’a gittiğinde, onu karşılayanlar arasında kurtuluş Savaşı kahramanlarından, iri yapılı,yağız çehreli Adile Çavuş da vardı.
Adile Çavuş, saygı, sevgi ve coşkusundan Atatürk’ün önünde yere kapanır, ağlayarak toprağı öper “Bastığın toprağa kurban olayım paşam” der.
Gazi; Adile Çavuş’un elinden tutarak onu yerden kaldırır;
“Kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın”
O, Türk kadınına örnek olsun diye seçtiği, Sorbon’da eğitim gören modern Latife Hanım’la olan evliliğinden çok mutsuz oldu.
Bu evliliği sürdüremeyeceğini anlayınca çaresiz kalıp boşandı.
Kendini bekarlığa mahkum ederek bir daha evlenmemeye and içti.
Eşinden ayrıldığı gün gramofonda Sadettin Kaynak’ın şu şarkısını dinleyip ağladı;
“Gördüm seni bir gün, yeni açmış gül’e döndüm..
Coştum, şakıyıp, aşk okuyan bülbüle döndüm...
Bak ayrılığın, şimdi karanlık kucağında..
Bir bağrı yanık, boynu bükük sünbüle döndüm”
Ömrü boyunca evlat özlemiyle yanıp tutuşarak manevi çocuklarıyla avundu.
Bildiğiniz gibi Cumhurbaşkanı oldu, ama mutlu bir aile reisi olamadı.
Onu çoğu kez kahraman bir asker, başarılı bir devlet adamı, kararlı ve cesur bir devrimci, çağdaş bir halkçı, ender rastlanan bir deha, şık giyinen, yakışıklı bir lider fotoğrafı olarak tanıdık ve sevdik.
İlke ve prensipleri vardı.
O koyduğu eşyaların yerinin değişmesini sevmeyen, değişiklik yapılacaksa bunu yalnızca, kendisinin yapması gerektiğini düşünen biriydi.
O’nun doğasında kendisi seçmek ve düzenlemek, kendi istediği yere koymak vardı.
Oysa o, bütün bu değerlerinin arkasında gizlenen, utangaç, arif, duygulu, seçkin zevkleri ve sanat tutkusu olan, milyonların arasında yalnız yaşayan birisiydi.
Kimi zaman acı, kimi zaman özlem çeken, kimi zaman ağlayan, kimi zaman pişmanlıklarla sarsılan “bir yalnız adam”dı.
Bazen bir çocukla gülen, köpeğiyle dertleşen, atıyla yalnızlığını paylaşan bir adamdı.
Milyonların sevdiği ve imrendiği bu adam gerçekten yalnız mıydı?
Yorum yazarak 5 Ocak Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan 5 Ocak Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler 5 Ocak Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı 5 Ocak Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak 5 Ocak Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan 5 Ocak Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler 5 Ocak Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı 5 Ocak Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.