Eski Dostlar’dan Adnan yollamış.
Ben okurken çok keyif aldım.
O yüzden sizlerle de paylaşayım dedim.
***
Bir rakı masası düşünün.
Can Yücel’den, Edip Cansever’e, Cemal Süreyya’dan Ülkü Tamer’e, Turgut Uyar’dan Tomris Uyar’a, Nezihe Meriç’ten Ferhan Şensoy’a hemen herkes orada.
Oturmak isteyebileceğiniz bundan daha iyi bir rakı masası olduğunu düşünmüyorum.
70’li yılların sonunda bir 26 Mart tarihinde Rumeli Hisarı’nda artık açık olmayan “Avcılar” isimli bir meyhanede oturur şairler.
Kısa bir hal hatır sorma merasiminden sonra rakılar doldurulur kadehlere.
Beyaz- kırmızı (haydari, ezme)koyulur tabaklara.
Başlanır kadehler tokuşturulmaya.
Sohbet güzel, Dünya güzel.
Arada bir, ikili-üçlü sohbet’lere bölünür dostlar.
Her şey yolundayken, ya da sakinken diyelim, masada bir kadın, özel bir sorunundan bahsetmeye başlar.
Tedirgin olduğu her halinden bellidir.
Kadının kim olduğunu bilmeyenler, göz ucuyla birbirlerine bakarlar.
Hali hazırda masada oturan bir kadın.
Veya oraya çiçek satmak için gelmiş bir Çingene.
Anlattıkları da ilginç.
Kadın; vücudunun içinde dolaşan bir iğne olduğunu ve bu iğnenin kalbine batıp onu öldürmesinden çok korktuğunu söylüyor.
Her an bir ölüm endişesi içerisinde olan kadın bu masayı çok etkiler.
Size tuhaf gelebilir ama, bu kadın ve anlattıkları sayesinde sohbet masasından, hiç eskimeyecek bir gelenek çıkar.
Turgut Uyar; herkesi susmaya davet ederek garsonu yanına çağırır ve bir büyük rakı ister.
Şişeyi alıp üstünü imzalar ve yanında oturan Tomris Uyar’a verir.
Onun da imzalamasını ister.
Masadaki herkes sırayla imza atar.
Şişe tekrardan Turgut Uyar’ın önüne gelir.
İki eliyle şişeyi nazikçe kavrayan Uyar, onu ölüm korkusundan söz eden kadına uzatır:
“Bu şişeyi al ve gelecek sene bu tarihe kadar sakla. Önümüzdeki sene 26 Mart’ta bu masadaki herkes seni yine bu masada bekleyecek ve senin getireceğin bu şişeyi birlikte açıp içecek. O zamana kadar sen ölme ki, biz bu rakıyı içebilelim” der.
Turgut Uyar’ın bu cümlesiyle, edebiyat tarihinin en unutulmaz bir geleneği başlamış olur.
“Ölmeme Günü”
Ölmeme Günü geleneği, 70’li yılların sonunda başlar ve şişe masadakiler tarafından imzalandıktan sonra içlerinden birine emanet edilir.
Onun tarafından tam bir yıl saklanır.
Ancak “Ölmeme Günü” 1985 yılına kadar yaşatılır.
Ta ki 22 Ağustos 1985’te Turgut Uyar ölüp “Ölmeme Günü”nü bırakana kadar.
Ferhan Şensoy’un dediği gibi:
Ağustos yirmi iki, dediler ustan ölmüş.
Çok komiksin Azrail, Turgut Uyar ölür mü?
Onun ölümünden sonra bir daha ”Ölmeme Günü” yapılmaz ve bize böyle bir hikaye olarak kalır.