MEVLEVİLİK

24/08/2022 23:31 810

 

Mevlana Celalettin Rum-i, 1207 Belh doğumlu. Babası, tanınmış, saygın bir bilgin olan Bahattin Veled. Nişabur, Bağdat, Mekke, Medine, Kudüs, Şam, Karaman (Larende, son olarak da Konya’ya gelip yerleşti. Mevlana çok iyi eğitim görmüş, kendini de yetiştirmiş. Hocalarından biri, Seyid Burhanettin. Kısa zamanda bilgisiyle, kişiliği ve davranışıyla, sevilip-sayılan ve ünlenen Mevlana’nın çevresi sayısız hayranları ile dolmuş. Mürşidi Şemsi Tebrizi’nin, yaşamında önemli bir yeri var. Şems onun ruh dünyasını değiştiren, kendinden geçerek, ilahi aşka dalma olan vecd ve cezbe alemine dalmasına neden olan, esrarengiz bir derviş. Derviş: fakir, yoksul demek. Sonradan baş müridi, saf ve cahil bir kişi olan Konyalı Kuyumcu Selahattin. Mevlana’nın irticalen söylediği şiirleri yazan da, Çelebi Hüsamettin.

   Şiirleri hep irticalen ama Farsça. Ölümü, 1274’de. Papazlar, rahipler, gayrimüslimler dahil, binlerce kişinin katıldığı muazzam bir cenaze töreni. Ölüm günü olan 17 Aralık, Şeb-i Aruz yani düğün gecesi. Sevgilisine, yüce Tanrı’sına kavuştuğu gün.

   Dünyaca tanınan, insanlığın ortak mal, büyük düşünür, gerçeği gönül diliyle söyleyen eşsiz bir şair, gönüller sultanı ve mutasavvıf Mevlanadan bazı önemli alıntılar:

   “Allah, tüm alemlerin rabbi, tek yaratıcısı”, “Allah, bu alemi bilmesini istediği için yarattı”, “Alem, büyük bir insan, insan ise küçük bir alem”, “Sen kendini bir şey sanmazsın. Oysa, sende tüm alem gizlidir”, “İnsan, Tanrı’nın içinde gizlendiği bir kalıp. Tanrı, hep içimizde””

   “Bir can var canımda, o canı ara / Beden dağındaki gizli mücevherleri ara / Ey yürüyüp giden dost, bütün gücünle ara / Ama dışarıda değil, aradığını kendi içinde ara”

   “İnsan hülasayı alemdir, alemin özünü kendisinde toplayan bir nüshadır” yani Tanrı, kainatı insanda öz halinde bir araya getirmiştir. “ İnsanları sevmek Tanrı’yı sevmek demektir”

   “Ben varlığı yoklukta buldum / Onun niçin varlığı yokluğa feda ettim”

   “İnsan Allah’tan geldi, yine Allah’a gidecektir”, “ Hiçbir şey yok olmaz, aslına döner”, “Öz yok olmaz, şekil değiştirir”, “Beden fani, can ise baki”, “Nurla dolu can güneşine asla zeval yoktur”, “ Yaşamak, ölüm olduğu içindir”, “ Biz, yaşamak için ölüyoruz”, “ Dünya hayatı, ahirete nispetle uyku sayılabilir. Uykuda olanlar, öldükleri zaman uyanırlar”.

   “Tanrı kül, kul da cüzdür ve birbirine bağlıdır”, “ Evren, aklı külün bir düşüncesinden ibarettir”.

   “İki cins akıl var; kazanılan akıl, Tanrı vergisi akıl. Tanrı vergisi aklın kaynağı candadır. Gönül arındıkça, Tanrısal aklın keyfi sürülmeye başlar”

   “Fikir ona derler ki, bir yol açsın. Yol ona derler ki, bir gerçeğe ulaşsın. “

   “Akıl ve nefis birbirinin düşmanı. Sonucu görmeyen ve nefse yenilen akıl, nefis olur”, “Akıl-bilgi-zeka ile tanrıya erişilemez. Bunun yolu gönül yoludur”

   “Sen, sen oldukça çevrende dönüp duruyorum. Ben, sen olduktan sonra da kendi çevremde dönüyorum artık”

   “Kur-an’ın ilk emri olan ikra, yani oku; alemi oku kendini oku demektir”

   “Kusursuz dost arayan, dostsuz kalır”

   Tasavvufu özetleyen başka ünlü bir sözü: “Hamdım, piştim, yandım”

   İnsanı ruh-akıl-sevgi üçgeni olarak gören Mevlana’nın ölümsüz, unutulmayacak öğüdü:

   “Cömertlikte, yardım etmede su gibi ol / Şefkatte ve merhamette güneş gibi ol / Alçak gönüllülükte toprak gibi ol / Hoşgörülülükte deniz gibi ol / Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol”

   “Dünya klasiklerinden, Kur’an yorumlanması denebilecek ölmez eseri, Mesnevi’si 25.618 beyi. İranlı ünlü bir şair ve din alimi, Mevlana hayranı olan Cemi’e göre, mesnevi Pehlevi dilinde yazılan bir Kur-an’dır. Mevlana peygamber değildir ama, kitabı vardır. Bugün Konya’da Mevlana müzesi olan binanın kapısındaki şu beyit de ona ait:

   “Kabet’ül uşşak başed in makam

   Her ki naks amed inca şod tamam”

   Anlamı, bu makam aşıkların kabesidir. Buraya noksan gelenler, tamamlanır. Pakistan’ün ünlü düşünürü ve şairi Muhammed İkbal, şöyle diyor: “Esrarımı mesneviden aldım. Onun nefesiyle yaşıyorum”

   Mevlana, bu eseri için şöyle diyor: “Mesnevimiz birlik dükkanıdır. Orda birden başka ne görürseniz, puttur”.

   Mevlana’nın islam dinine getirdiği bir yenilik de, müzik eşliğinde, özel giysilerle, topluca icra edilen bir tür raks olan mevlevi ayinleri, sema ayinleri.

   Mevlevilerin toplantı, eğitim yerleri büyük şehirlerde mevlevihaneler, küçük şehirlerde, kasabalar tekkeler, köylerde de zaviyeler. Mevlevihanelerde; mutfak, çilehane, misafirhane, şeyh odası, hücreler (dedelerin odası), semahane, kütüphane, mutriphane, meydan, geniş bir bahçe, hamuşan ya da hamuşane (susanlar, sükut yurdu-evi) denilen Mevlevi mezarlığı.

   Mevlevihanelerin en çok bulunduğu şehir İstanbul. Galata, Yeni Kapı, Eyüp’teki Bahariye mevlevihaneleri , en tanınmışları.

   Semahane; çok kez dairesel biçimde, zemini çivisiz, aralıksız, cilalanmış tahta bir döşeme. Ayrıca, bir de seyir yeri.

   Mesnevi dergahının şeyhi Çelebi. Bunlar, bilgili, nazik, kanaatkar, olgun, mütevazi, düzgün konuşan, saygın insanlar. Protokolde yerleri var ve askerlikten muaflar. Şeyh Galip de böylelerinden. Çelebilerin çoğu, Mevlana sülalesi mensubu. Peygamber sülalesinden gelenlerde, Mevlevi külahı olan sikkeye yeşil ya da beyaz destar (sarık) sarılmakta. Sol taraftan sarığın ucu, bele kadar bırakılmakta (Taylasan). Dervişler, dedeler, muhipler hepsi kendisine büyük saygı göstermekte.

   Dervişlerde sadece sikke var. Çocukların, kadınların, sema çıkarmamış matbah canlarının giydikleri, sikkeden daha kısa külahın adı, Arakiye. Sikke, mezar taşının bir simgesi.

   Dergah dışında giysileri farklı. Elifi şalvar, Haydari yelek, topuklara kadar inen düğmesiz-iliksiz-belsiz düz bir pardesü olan, 12 imamı simgeleyen 12 dikişli Mevlevi Hırkası. Hırkanın içinde Tennure denilen beyaz bir fistan. Kolsuz, yakasız, önü göğüse kadar açık. Bele kadar dar, sonra gittikçe genişleyen bir etek. Bu etek, sema esmasında açılmakta. Tennure’nin görünüşü, Arabik La harfinin tersiymiş. Ters La-illa’nın anlamı, Tanrı’dan başka yoktur tapacak imiş.

   Mezar taşlarında şeyler için Destarlı Sikke, dedeler için Dal Sikke.

   Mevlevi adaylarının ismi Can. Bir zamanlar, girişte bunların sıra ile sakal, bıyık, kaş, saçları kesilirmiş. Bu, Kalenderilik’ten kalma. Sakal Traşı: dünya sevgisini terk ediş, Bıyık Kesme; benlikten vazgeçme, Kaş Traşı; Tanrı sevgisinden başka tüm sevgileri gönülden çıkarma, Saç Traşı; erler önünde ayak toprağı olmanın simgeleriymiş.

   Tarikata özel bir törenle girme ve 1001 gün süren çile dönemi. Bir rehber yönetiminde, çile çeken müride, Çilenişin deniliyor. Kendisine verilen 18 görevi, eksiksiz ve düzgün yapmak zorunda. Temizlik, süpürgecilik, bulaşıkçılık, çamaşırcılık, şamdan yakma, ayakçılık, kahvecilik, sofracılık, pazarcılık, şerbetçilik, şeyhin postunu serme-kaldırma, ayakkabı çevirme, emirleri bildirme vs…

   1001 günlük çileden sonra, hamamda yıkanma ve sonra derviş kıyafeti giyme. Yüksek sele bir ağızdan Gülbang Çekme denen duaların okunması, ilahilerin söylenmesi. Topluca yemek yeme, üç gün hücrede kaldıktan sonra yeni bir hırka giyme son 18 günlük çileyi müteakip Dede olma. Dedeler, ya o tekkede kalır, ya da bir başka tekkeye giderler.

   Seyrine doyum olmayan, ilgi çekici huşu veren Sema Ayinleri, islamda bir yenilik. Şeriatta bir yumuşama. Ney, nısfiye, rehab, kudüm, sonra da diğer sazlar… Post üzerinde özel hırkasıyla sikkesiyle-destarıyla şeyh. Şeyh makam, mutlak varlık makamının remzi. Ortada töreni yönetecek Meydancı Baba. Elleri çapraz biçimde omuzlarında olan hırka, sikke ve tennureleriyle canlar, dervişler. Bir kişinin okuduğu Itri’nin ünlü Rast makamındaki naat-ı şerifi. Naat-ı Şerif, tüm peygamberleri övme ama aslında Tanrı’yı övme. Takiben, kudüm. Kudüm’ün sesi ve ritmi kainata Tanrı’nın ‘ol’ emrini vermesini sembolize eder. Sonra Ney taksimi. Bu da Allah’ın insana ruhu üflemesinin simgesi. Devr-i Kebir makamındaki peşrev. Peşrev bitince şeyhin ayağa kalkması ve onun dervişlerin takip edişi. Bir daire üzerinde 3 tur atma. Bu dairenin sağ tarafı ilahi olan bilinmeyen alemini sembolize ediyor. Dairenin ortasından geçen hat olan Hattı İstiva ise, hakikate giden en kısa yol. Her tur tamamlandığında , yeni maddi alemden manevi aleme geçerken selam vermeler. Bu selamlama, insandaki Tanrı tecellisini kutsamak demek. Birinci tur bilme (ilmel yakin), ikici tur görme, bulma (aynel yakin), üçüncü tu olma, yaşama olan (hakkel yakin). Son turu tamamlayan, artık kamil insan olmuştur, evliyalık makamına ermiştir. Bu makama erişin ancak şeyhin rehberliğinde olduğu açık bir şekilde ifade edilmektedir.

   Raksa başlamadan önce, dervişler şeyhin elini öper, şeyh de onların sikkelerini. Baş sağa eğik, yüz ise sola dönük. Omuzdaki ellerin yavaş yavaş açılması, sonra sağ el yukarda açık ve dua durumunda, sol el aşağıda. Anlamı, Hak’tan alıp halka verme. Raksa başlamadan, dünyayı sembolize eden siyah hırkayı çıkarma. Böylece dünyadan vazgeçtiğini anlatma. Nefis Kefenini remzden tennure ve nefsin mezar taşı demek olan Sikke ile kalma. Sol ayak yerden hiç kalkmadan, sağ ayağı yukarı çekip sola dönerek dünyanın, güneşin etrafında dönmesi gibi raks ediş. Bu raks, simgesel. Vecd içinde Tanrı’ya yaklaşma çabaları, onunla birleşme ve sırrına erme amacı. Semahane çevresinde dört kere dönmek. Her dönüşten sonra durma ve selam verme. Bazı selam verişlerde, sağ el kalp üzerinde, sanki düzenli duruşta gibi. Son turdaki raksa şeyh de katılır ama bu sadece ilerlemeden olduğu yerde dönme tarzındadır. Sonra, şeyhin postuna dönünceye kadar taksim, Kur’an, tekbir, hatta gülbank ile sonlanan bir ayin.

   Bu dört turun anlamı şudur: Birincisi dinin dışı olan Şeriat, ikincisi dinin içi olan Tarikat, üçüncüsü manevi yönü-Hakikat, dördüncüsü de hakikata ulaştıktan sonra o sırrı gizlemek, edebe riayet demek olan Narifeti ifade etmektir.

Bununla ilgili bir olay: Mevlana, dersinde bu dört kapıdan bahsedince, bir öğrenci anlamadığını söyler. Mevlana, “Karşıdaki medresenin dört kapısında çalışan, dört öğrenci var. Git, bunların ensesine tokat at ve gel” der. Öğrenci, denileni yapar. Şeriat Kapısındaki; kısasa kısasa uyarak, tokata tokatla karşılık verir. Tarikat Kapısındaki; vurmaya niyetlenir ama vazgeçer. Çünkü sana kötülük yapana iyilik yap sözünü hatırlar. Marifet Kapısındaki; iyilik de kötülük de yaratandan gelir inancıyla, kimdir bunu yapan diye bakar ve dersine devam eder. Hakikat Kapısındaki; hiç oralı olmaz, bakmaz bile. Çünkü, hakikatın, iyinin, kötünün de sahibini bilmektedir.

 Selamla başlayan mevlevi aynini, selamla biter. Bende sizleri selamlayarak, sözlerimi bitiriyorum.