KÜRESELLEŞME VE DİRENİŞ

09/05/2022 02:04 1123

Ülke olarak o kadar çok sıkıntıların içerisinde bulunuyoruz ki, bazı konuları ıskalamak, bazı konuları görmemek ve hatta bazı konuları fark etsek bile o konuya zaman ayıramamak durumunda kalabiliyoruz.

Oysaki, insanın içerisinde olduğu,insanı merkeze alan her konu birbiri ile ilişkilidir ve birbirine bağlıdır.

İnsan, Doğa(fen) bilimlerinin konularında olduğu gibi bağımsız deneylerle sonuç alınabilen bir varlık değildir. İnsanı temel alan her konu birbiri ile bağlantılı ve iç içe geçmiş konulardır. Bu nedenle, toplumsal(sosyal) bilimler ile doğa(fen) bilimleri birbirlerinden ciddi faklar içermektedirler. Toplumsal(sosyal) bilimlerin disiplinlerini birbirlerinden bağımsız ve kendi başlarına incelenen, araştırılan konular olarak ele almak pek mümkün değildir. Toplumsal bilimlerin bütün disiplinleri birbirleri ile ilişkilidir ve birbirlerinden etkilenirler.

Bu anlattıklarımızı daha somut bir şekilde ifade edecek olursak şunu söyleyebiliriz: Toplumsal bilimlerin ana disiplinleri olan Ekonomi, Hukuk, Sosyoloji + Psikoloji, Tarih, Felsefe(!), İlahiyat, Coğrafya(!), Siyaset, Dil gibi disiplinler birbirleri ile olan bağlantıları ortaya konularak daha anlaşılır hale gelebilirler. Bu disiplinlerin kendi aralarındaki bağlantılarını tam olarak görmeden tek başlarına değerlendirilmeleri, istesek de istemesek de, beğensek de beğenmesek de eksik kalacaktır ve tam bir sonuç vermeyecektir.

Çok kısa bir özet ile giriş yaptığım yazımın ana konusu bu bağlantıları açıklamaktan çok Küreselleşmenin etkilerini açıklayabilmek amacıyladır.

Küreselleşme dediğimiz gerçeklik, dünyaya egemen olmak isteyen güçlerin yaklaşık 30-40 yıldır açığa vudukları bir dönemi ifade etmektedir. Yani, aslında kökeni daha eskilere gitmekle beraber açığa vurulma çabaları insanlığın yakın tarihlerindedir.

Küreselleşme nedir? Bence, en kısa tarifi, insanları tektipleştirmektir.

Peki, insanları tektipleştirmek nedir? Giyimde, kuşamda, müzikte, yemekte, inançta, dilde, günlük konuşmada, araç kullanımında, anlayışta, aile yaşantısında, dünyaya bakışında, ticarette, tüketilen ürünlerde vs vs. insanları aynı şekilde davranmaya zorlamaktır.

Bugün, üretilen teknolojiler sayesinde dünyanın her yerinde benzer ilişkiler kurulduğunu çok açık bir şekilde görebiliyoruz. Üretilen teknolojilerin insanlığın yararına olduğunu söylemek elbette kaçınılmazdır. Ancak, Küreselleşmeye hizmet amacıyla kullanıldığını görmekten de uzak kalmamalıyız.

Peki, tektipleşmek karşıtı olmalı mıyız diye bir soru sorsak buna benim cevabım tereddütsüz Evet olacaktır. Neden? Çünkü, Küreselleşme, bir takım gizli ve açık ideolojilerini yürütmek isteyen ve insanlığa kendi bakış açılarını dayatmak isteyen dar bir çevrenin icadıdır da onun için.

Küreselleşme, insanı insan olmaktan çıkartıp, tektipleşmiş ve dolayısıyla robotik hale gelmiş bir varlık olarak oluşturmak isteyen bir ideolojidir de onun için.

İnsanlararası, toplumlararası, milletlerarası ilişkiler elbette olacaktır ve olmalıdır. Bu ilişkiler, insanlık tarihi boyunca olmuştur. Ancak, bu ilişkiler, toplumların, insanların, milletlerin kendi öznel yapılarını, kendi özelliklerini kaybetmeden ve sürdürerek olmuştur. Bu durumun zararı da yoktur.

Küreselleşmenin istediği tektipleşmiş ilişkiler, insanların, insanlığın yararına değil, bir avuç azınlığın yararına yürüyecektir. Çünkü, yönetilmesi kolay hale gelmiş bir insan ve insanlık tektipleşmesinin ilişkilerine yön vermek kolay olacaktır.

Küreselleşmenin dayattığı bir takım kavramlar vardır ki bu kavramlar zaten tektipleşmenin ilerlemesi, yaygınlaşması ve gelişmesi için ortaya atılmıştır.

Bu kavramların en önemlilerinden birisi Birey olmaktır. Bu kavramı mutlaka yeniden değerlendirmek, gözden geçirmek, bir de benim yukarıdan beri anlattığım konuların ışığında bakmakta yarar vardır diye düşünüyorum.

Küreselci güçler, insanlığın önüne adeta sihirlenmiş bir takım kavramlar atarak alttan alta tektipleşmek işleyişini sürdürmektedirler. Atılan bu kavramları tartışmak, üzerinde değerlendirme yapmak sanki yasak ve anlamsızmış gibi bir ortam yaratılmaktadır. Yani, tabu haline getirilip insanlığın önüne konulan kavramlar oluşturulmuştur.

İşte, Birey olmak kavramı da bunlardan bir tanesi ve belki de en önemlisidir.

Ben bireyim! Elbette bireyiz ve birey olmalıyız. Yani, kendi düşüncelerimiz olmalı, kendi düşüncelerimizi söylemeliyiz.

Bugün, ülkemizde çok ciddi aile içi çatışmalar olduğunu görmekte ve gözlemlemekteyiz. Maalesef, üzülerek söylemeliyim ki, aile kavramı içten çökertilmeye çalışılmaktadır. İşte bu durumun ana kaynağı Küresel güçlerin tektipleştirme mücadelelerini gerçekleştirebilmek için tabu haline getirip ortaya attıkları kavramlardır.

İnsanlık, bir Toplum Mühendisliği ile karşı karşıyadır. Birey olalım derken, aslında, belki de Küreselcilerin uyguladığı Algı Yönetimi’nin tuzağına düşmüş olabiliriz.

Birey olmanın dünyada tektip bir karşılığı yoktur. Türk insanının birey olmak anlayışı farklıdır, bir Fransızın, bir Japonun, bir Almanın birey olmak anlayışı farklıdır. Biz Türkler, birey olalım derken, aile kavramımızı yok sayarak birey olmayız. Buna karşılık örneğin ABD’de birey olmak, aile kavramının önüne geçebilir.

Küresel güçlere karşı direnmenin en temel ölçütlerinden biri, toplumsal değerleri kaybetmeden, tarihten gelen kültürel ögeleri eksi ve artılarını açık ve doğru bir şekilde ortaya koyarak bu ögeleri küresel güçlerin gizli dayatmalarına karşı koyabilecek güce eriştirip yaşayabilmek ve yaşatabilmekten geçmektedir.

Bu konu, elbette, burada bırakılacak bir konu değildir. Fırsat buldukça değineceğiz ve yazacağız.