Hz. Muhammed’in(s.a.v) vefatından sonra, gerek 4 halife döneminde yaşananlar, gerekse 4. Halife döneminden sonra başlayıp, günümüze kadar gelen, İslam anlayışı, ne yazık ki sayısız nedenden dolayı, Kur’anı hurafelerle sarmaya çalışmaktadır. Kur’an da hiç bir şekilde olmayan, mezhepçilik, tarikatlar, cemaatler, hocalık ve şeyhlik payeleri, ve diğer dini topluluklar ile dini liderler, adeta kendilerine göre bir yaşam biçimi ve İslam’ı inanış oluşturmuş vaziyettedirler… Maalesef 1400 sendir bu durum gittikçe daha ayrışmaya, daha farklı düşünce ve sistem oluşturmaktan başka bir işe yaramamıştır. Bu gün İslam dünyasının 4o. Parçaya bölünmesinin, birlik beraberlik içinde olmamasının temelin de, bunlar yatmaktadır. Arabistan’da farklı olan Müslümanlık, ne yazık ki, Fas’ta, Tunus’ta Cezayir’de, Mısır’da ve diğer İslam ülkelerinde de, farklı farklı uygulamalara sahne olmaktadır.
İslamiyetin düştüğü bu durumu, ben anlamakta bir hayli zorlanıyorum. Ve bu durumda aklıma aşağıda ki şiir geliyor.
Kitabe-i seng-i mezar şiiri - Orhan Veli Kanık
Türk edebiyatında Garip akımının en büyük temsilcilerinden biri olan Orhan Veli, vezin ve kafiyenin gereksiz olduğunu savunmuş, şiirin diline büyük önem vermiştir. Özellikle halk diline yönelmiş, halkın konuştuğu kelimeleri şiirinde kullanmıştır. Onun en büyük amacı şiiri süsten kurtararak soyut şiir yerine, özüne ulaştığı somut bir şiir yazmıştır. İşte buna örnek şiir den bir kıta:
‘’Hiçbir şeyden çekmedi dünyada,
Nasırdan çektiği kadar;
Hatta çirkin yaratıldığından bile,
O kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda,
Anmazdı ama Allah'ın adını,
Günahkâr da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendi’ye…
Bu vesileyle, bir dostumun gönderdiği bir anıyı, sizlerle paylaşmak istedim…
*Yıllar önce bir gün Ankara’dan İstanbul’a uçakla giderken, THY’nın aylık dergisi Sky Life’ de bir röportaja takıldı gözüm.
Şeyh Nazım Kıbrisi ile özel yapılmış uzun bir röportaj vardı. Şöyle bir göz attım. Okumaya niyetim yoktu. Fakat resimleri görünce okumaya karar verdim. Resimlerden birinde Şeyh Nazım Kıbrisi diğerinde Prens Charles vardı.
Kıbrisi kraliyet ailesini öve öve bitiremiyor, sonunda da bombayı patlatıyordu:
“-Prens Charles seyittir ve sünnetli doğmuştur. Kraliyet ailesi gizi Müslümandır ve soyları peygamberimize dayanır.”
Okur okumaz;
“Aşağılık soytarı, işbirlikçi münafık” sözleri bir anda ağzımdan çıktı.
İngiliz’in, tarikat-cemaat işbirliği ve tarihi geçmişini çok iyi öğrenmiştik, ATSIZ ve TÜRKEŞ sayesinde !..
İkisine de Rahmet olsun!..
Sonra bir an düşündüm.! Acaba ağır bir hakaret ve suçlama mı yapmıştım?!..
“Gizli olanı ve niyeti Allah bilir. Biz açık ve net olan söze bakarız. Cevabımız söylediği sözedir.” diyerek kendimi rahatlattım.
Bir yıl kadar sonra, Manisa’da olduğum bir gün Doktor bir arkadaşım aradı.
“-Neredesin?” dedi.
“-Salihli’de tesisteyim” dedim.
“-Akşam bize gel. Şeyh Nazım bizim eve gelecek. Sohbet var” dedi.
Bir an şaşıdım.
“-Senin Şeyh Nazım ile ne işin var? Senin şeyhin, tarikatın başka değil mi ?” dedim.
“-Boş ver şimdi bu soruları. Sen gel. Anlatırım sana neden geldiğini”, dedi.
“-Bakarız” dedim, telefonu kapattım.
Bir an düşündüm…!!!
THY Sky Life’da ki röportaj aklıma geldi.
Bu röportajı ve onun için düşündüğümü yüzüne söylemek ve işin aslını ona sormak doğru olur, diyerek gitmeğe karar verdim…
Akşam biraz geciktim.
Arkadaşımın evine geldiğimde, onlar sohbete başlayalı bir saati geçmiş.
“- Kapıyı kızı açtı. Hoş geldin Hakkı amca.
Babamlar salonda. Biz hanımlar yukarıdayız. Siz salona geçin “ dedi.
“-Tamam” dedim. Her zaman gelip gittiğim için evin yabancısı değildim. Salonun kapısını açtığımda bir an şaşırdım…!!!
19 Eylül 2022 Pazartesi günü devam edeceğiz…