Atatürk'ün cenazesinin Dolmabahçe Sarayı'na getirilişi muhteşem ve inanılmaz bir hüzünle doludur.
Ayrıca bir dramdır.
Çünkü buraya Savarona'dan geldi.
Sandalyeye ya da koltuğa oturamıyordu.
Diyeceksiniz; neden o duruma kadar beklediler?
Yani neden, oturamaz hale gelene kadar Savarona'daydı?
Çünkü kendi istedi.
"Hatay olmadan, Hatay bitmeden, Hatay kurtulmadan dönmem" diyordu.
Dolayısıyla 1 Haziran'da bindiği bu gemiden, 26 Temmuz'da ayrılacaktır.
Çünkü 5 Temmuz'da Hatay Kurtulacaktır.
Düşünün; Fransa'yı düşünün.
15 senedir "Hayır" diyen Fransa'yı düşünün.
56 günde Savarona'da hasta yatarken onu dize getirdi.
Hatay'ı kurtardı "Çocuklar, şimdi benim tedavime başlayabilirsiniz" dedi.
"Paşam" dediler "nasıl taşıyacağız sizi? 20 gün önce oturabiliyordunuz, şimdi oturamıyorsunuz bile...O kadar geciktik ki"
Karşıdaki divana bakarak "Şu divan var ya şu divan, onu buraya getirin...Ama önce çalışanları ve askerleri sokun kamaralarına, bu durumu kimse görmesin...İsterseniz önce bir prova yapalım 'acaba taşınabilecek miyim' provası"
Kılıç Ali, Salih Bozok, Saik adlı bir sivil polis ve Cavit bey, 4 kişi kanepeyi omuzladılar.
Ortasına oturdu; oturamadı.
Çünkü; Dünya'nın o en güçlü adamı, tam 42 kiloya düşmüştü.
Adeta bir kemik yığınıydı.
Kemikleri batıyordu; kaykılıyordu sağa sola.
Uzattılar o zaman boylu boyunca, kanepenin üzerine.
Savarona'nın üzerinde bir döndüler.
Evet, evet dönülebiliniyordu.
Ancak gemiden, bir motora binmeleri gerekiyordu.
Çünkü; Savarona Dolmabahçe'ye yanaşamıyordu.
Deniz sığ.
Bir motorla (Motorlu küçük bir tekne ile) taşınması gerek.
Bir ip merdivenden inilecek bu tekneye.
O ip merdivenden büyük bir itinayla; önde doktorlar, yanında genel sekreteri Hasan, bir tarafta Kılıç Ali, özenle indirmeye çalışıyorlar.
Ama Ata'nın canı çok yanıyor.
Hafiften hıçkırmaya başlıyor.
Bu esnada; kendisinin donanmaya kattığı Saldıray ve Yıldıray, Savarona'nın altındaydılar.
Su yüzüne çıktılar.
Bütün Dolmabahçe'nin ışıkları söndürülmüştü.
Zifiri karanlıkta götürülecekti.
Çünkü; onu o halde kimse görmemeliydi.
Çünkü; Ata,Mehmetçiğe o halde görünmek istemiyordu.
O hep Sakarya'daki "Büyük Taarruz"daki Mustafa Kemal Paşa olarak askerine görünmeyi arzu ediyordu.
Onun için ışıkları söndürmek adına birinin, hemen atlaması gerekiyor.
Hasan Rıza Soyak kulübesine koştu.
Işıklar söndürüldü.
Onu kanepeyle birlikte kucakladılar.
Ama beklenmedik bir şey oldu.
Verilen aksi emre rağmen; Savarona'nın altından yükselen o iki denizaltının tüm mürettebatı güverteye çıkarak, esas duruşta selama durmuştu.
Onları gördü.
Bu ilk "emrine karşı" gelişlerine rağmen onlara el salladı.
Ve "Alahaısmarladık" dedi.