Şüphesiz ki, dünyaya gelen insanın en temel ihtiyaçları; Fizyolojik ihtiyaçlardır. Yeme, İçme, Uyuma, giyinme, barınma gibi…Gıdasını sağlayan insanın isteyeceği en önemli şey; başını sokacağı bir evinin olmasıdır. Her canlı kendini güvenceye almak için, koruma içgüdüsü ile kendine bir barınak yapar. İnsan için barınma, ev sahibi olma isteği, temel bir taleptir. En azından Göbekli Tepe gibi arkeolojik kazlardan çıkan bulgular, yerleşim yeri inşasını öne çıkarıyor. Teknoloji geliştikçe, insanların yerleşim yerleri ve kentlerin gelişimde paralel gelişiyor. Günümüzde konut sektörü, ev sahibi olmak isteği, ülkelerin ekonomilerinin can alıcı kısmını oluşturuyor.
Hükümet 500 bin konut satışı yapacağız deyince, milyonlarca insan, ev alma talebi ile 500 TL karşılığı, ev sahibi olmak isteği ile sıraya girerek kayıt yaptırdı. Her yıl bir milyonun insanın doğduğu ülkemizde, yılık yaklaşık 500 bin ev talebinin olması mantığa uygun geliyor. Ülkemizde bir tarafta 2 milyona yakın satılmayı bekleyen boş konut varken, konutların fiyatı yüksek olunca daha düşük fiyetlı konut edinmek için, bu denli yüksek ev sahibi olma talebinde bulunulması bir haktır. Düşük gelir sahibi insanların, konut sahibi olma talebi beraberinde birçok sosyolojik olguyu da yansıtmaktadır.
Artan gelir dağılımı bozukluğunun farklılaşması, öne çıkan en büyük olgu. Toplumun muasır medeniyeler düzeyine çıkmak, yoksulluğu tüketmek yerine biz yoksulluğu arttırmışız. Bu çağda halen milyonlarca insan ev sahibi olacak kadar gelire sahip olmaması, ülke olarak insanımızın çalışma ve gelir ilişkisini iyi planlayamadığımızı ve/ya uygulayamadığımızı gösteriyor…
Konut talebi, fiyatlarının değişkenliği, bir toplumun ekonomisinin devingenlik düzeyini göstermektedir. Üretim ilişkilerinin amaca uygun olarak sağlanamaması ile başlayan gelir dağılımı bozuklukları, döviz kurlarının yüksekliği, insanları konut sahibi edinmeye yöneltmiştir. Ancak buna rağmen, halen çık sayıda evsizin olduğu gerçeği, uygun bir konut edinme gereksinimini canlı tutuyor. Öğrencilerimiz içinde halen uygun kiralık ev arayışı devam ediyor… Memurlar uygun bir kooperatif olsa da, düşük aidatla ev alsam diye düşünüyor. Ancak ne yazık ki konutların pahalılığı ile çalışanın geliri arasındaki derin uçurum, ev bark edinme talebini açıkta bırakmaktadır…
Bu bağlamda Cahit Sıtkı Tarancı’nın ‘’Memleket İsterim’’ şiirini hatırlamakta fayda var.
Ne güzel Cahit Sıtkı Tarancı “Kış günü herkesin evi barkı olsun” ifadesi ile yerinde ve zamanında taşı gediğine koymuş. İnsanın kışın geldiği bu günlerde başını sokacak evi olsun. Ne yazık ki halen bu manzara yaşanıyor. Halen derme çatma yerlerde yaşayan insanlar. Adana’da çadırlarda yaşayan gündelikçi ırgatlar ki sayısı yüzler ile ifade ediliyor….
“Memleket isterim, Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun; Kardeş kavgasına bir nihayet olsun” diyen duyguların ve beklentilerin çok gerisindeyiz. Dünya ayrıştırıldı, varsıllar daha varsıl, yoksullar daha yoksul… Gıdaya erişim sorunu olan insan toplulukları, daha arttı. Bırakalım bunları, insanın insana yaptığı zorbalıklar, alavere-dalavereler, küçük çıkar ilişkileri artık çok rahatsızlık verici. Çıkarsız ve erdemli namuslu insan gözü ile bakıldığında bu memleket halleri, böyle olmamalı diyoruz., Bitsin insanın insan kulluğu. İnsan insanı hor görmemeli. Aşağılamamalı. İnsansın insandan farkı; çabası, emeği, eğitimi ve ürettiği, olsun. Bilen ile bilmeyen bir olmasın. Hak eden ile hak etmeyen aynı olmasın. Herkesin işi olsun, aşı olsun. Akşam kafasını sokacak bir evi olsun. Memlekete insanlar insan olsun, mutlu olsun. Yaşamın yaşamanın insan olmanın amacı da bu değil mi?
Şair Tarancı’nın son dizlerindeki,
‘’Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikâyet ölümden olsun.’’
İfadesi ile insan yeter ki candan istesin birlikte yaşamı güzelleştirmeyi. Önyargısız ve beklentisiz bir yaşam, insani olan bir yaşamdır. Türkiye’nin doğası, toprağı, enerjisi, 85 milyona, güzel yaşamı sunacak kapasitede ve yeterliliktedir. Biraz paylaşım, biraz duygudaşlık, biraz insani duygu…
SON SÖZ.’’MUTLULUĞU TATMANIN YEGANE ÇARESİ, ONU PAYLAŞMAKTIR. ÇÜNKÜ MUTLULUK İKİZ DOĞAR.’’ *Lord Byron*