Büyüklerimizle yani, yaşlı insanlarla sohbet etmeyi çok severim. Öyle güzel hikâyeleri, o kadar ilginç hatıraları var ki, insan dinlemeye doyamıyor. Başlarına gelen küçük bir olay, kendilerince devlet meselesi olabiliyor. Ama yine de anlattıklarını dinlememiz, soru sorup sohbet etmemiz mutlu ediyor onları. Muhabbet derinleştikçe titreyen ellere eşlik eden yaşlı gözler ve kısık ses… Gençlik yıllarında yaşadığı bir olayı anlatmanın heyecanını, gözlerindeki mutluluğu gördüğümüz an anlıyor insan. Sanki o anı tekrar yaşıyor ve eminim o günleri çok özlüyorlar. Büyüklerimizin kıssadan hisse misali çok özel nasihatleri anlattıklarında gizlidir. Her yaşanmışlık muhakkak bir ders, bir nasihat oluyor bizlere.
Bu konuyla alakalı yakın zamanda başıma gelen küçük bir olayı anlatmak istedim.
Geçtiğimiz günlerde iş yerimde haberlerle, sosyal medya paylaşımlarıyla uğraşırken, birden içeri 75-80 yaşlarında, bastonlu bir amca girdi. İş merkezinde birine baktığını, ama bulamadığını söyleyen yaşlı adam, biraz oturup soluklanmak için müsaade istedi. Bende ne demek bey amca, buyur lütfen dedim. İsminin Mustafa olduğunu söyleyen amcaya bir bardak çay ikram ettim. Biraz soluklandıktan sonra sohbet etmeye başladı. İşi-gücü bırakıp anlattıklarını dinlemeye başladım. Oldukça bilgili, donanımlı ve hayat tecrübesi olan biriydi. 5 dakika soluklanmak için gelen Mustafa amcayı yaklaşık 1,5 saat misafir ettim. Konuştukça konuştu, anlattıkça anlattı. Gençliğinde yaptığı hovardalıklardan, askerlik hatıralarına kadar... Sonra benim halimi, hatırımı sordu.
Bende; “Nasıl olsun bey amca, iş-güç-mücadele. Yuvarlanıp gidiyoruz” dedim.
Beni çok sevdiğini söyleyen Mustafa amca; “Keşke herkes senin gibi biz yaşlılara iyi davransa. Bak beni ne güzel misafir ettin. Sohbet ettin, dinledin, çay ikram ettin. Sanki beni yıllardır tanıyor gibisin. Teşekkür ederim evlat” dedi.
Bende; “Estağfurullah bey amca. Ne demek, görevim” dedim.
Evli ve bir kızımın olduğunu söylediğim Mustafa amca, sohbet sırasında çok güzel nasihatlerde bulundu. Daha önce buna benzer çok nasihat duymama rağmen, Mustafa amcanın söylediklerini de kulağıma küpe ettim. Şimdi müsaadenizle, bu güzel insanla 1,5 saat içinde yapmış olduğumuz sohbetten kısa bir özet geçmek isterim.
***
Mustafa amca nasihatlerine ilk şu cümleyle başladı; “İnsanoğlu para için çalışır. Para için yaşar. Parasız adam, gereksiz adamdır! Kusura bakma, doğanın kanunu bu evlat” dedi ve konuşmasına devam etti. “Bak oğlum; tam 55 yıllık evliyim. Eşimle bu güne kadar iyisiyle-kötüsüyle bir sürü anı biriktirdik. Aynı yastığa baş koyduk, 5 evladımız oldu. Yıllardır kimselere muhtaç etmedim. Bir tek alacaklı kapımıza dayanmadı. Bugüne kadar ne karımı, ne de çocuklarımı çok şükür namerde muhtaç etmedim.
Ama… Bunca yaşanmışlıklara rağmen, çok değil sadece 3 gün eve eli boş gitsem, faturaları ödemesem, eve alacaklı falan gelse bak bakalım o zaman 55 yıllık karım nasıl değişiyor. Surat asar, laf eder, söylenip durur. Hiç bir şey yapmasa dahi sırtını döner yatar. Bak sende evlisin. O yüzden sen, sen ol; mümkün olduğu kadarıyla evine eli boş gitme. Her şeyi zamanında yap. Bir tek alacaklı kapına gelmesin. Karınla mutlu-mesut yaşamak istiyorsan bu dediklerimi harfiyen uygula. Yoksa…”
Mesajı aldım bey amca dedim ve ardından bir çay daha ikram ettim. Mustafa amca, az evvelki nasihate benzer bir kıssadan hisse anlattı.
O da; ‘Adamın biri her gün ama her gün evine elleri dolu, dolu gidermiş. Meyvesi, çikolatası, pastası, içeceği vs. eksik olmazmış. Bunu alışkanlık haline getiren adamı ev halkı sevinçle karşılar, elindeki poşetleri alıp doğru mutfağa gidermiş. Bir gün, adam evine eli boş gitmiş. Kapıyı kızı açmış ve bağırarak annesine seslenmiş;
”Anne, kapıda bir adam var, seni soruyor” der.
Anne; “Sorsana kızım, kimmiş?”
Kız; “Sordum anne, babam olduğunu söylüyor!”
Ve… Birden anlatmaktan vazgeçti Mustafa amca.
Sordum; “Ne güzel anlatıyordun. Neden sustun bey amca?” dedim.
Mustafa amca gülümseyerek yüzüme baktı; “Anla artık evlat… Bugüne kadar adamcağızın elindekilere bakmaktan, yüzüne bakan olmamış! ” dedi. Bu hikâye ne kadar doğru, ne kadar yalan bilinmez ama anlayana çok şey ifade ediyor.
***
Mustafa amca son olarak, “Bak evlat, sen okumuş kültürlü birisin. Boşuna gazeteci olmamışsın. Halden anlayan, benim gibi yaşlılara hürmet eden, güler yüzlü, sevecen birisin. Kendini sakın bozma. Yoksa bu yaşına kadar yapmış olduğun bütün birikimler ufacık bir hatada boşa gider. Aman dikkat! Bu yolda, bu çizgide devam et” dedi ve ardından “hadi bana eyvallah, kal sağlıcakla” diyerek gitti.
Demem o ki; yaşlılarımıza saygıda, hürmette kusur etmeyelim. Onlarla sohbet edelim, dertlerini dinleyelim. Onların da yaşanmışlıkları, bir geçmişi var. Bizden çok şey istemiyorlar. Sadece biraz ilgi, biraz saygı, biraz da hoş sohbet… Hepsi bu. Unutmayalım; gün gelecek tıpkı onlar gibi bizler de yaşlanacağız.