Geleceğe umutla bakabilmek

17/12/2020 03:22 4108

 

Dünya salgın haritasına bakınca, kızamık çıkarmış çocuk gibi ülkelerin kırmızı lekelerle dolduğunu görüyoruz. Bütün ülkeler ekonomilerinin çarklarını durdurmadan, bu salgın belasından kurtulmaya çalışıyorlar. Henüz tünelin ucunda ışık görünmedi ama aşı çalışmalarıyla gelinen noktada, ışığı görme umudumuz var.

Sokakta davul-zurna çalarken…

Dışarda yağmur çiseliyor, ben evde kısıtlı olduğum için o balkondan öbür balkona yürüyüş yapmaya çalışıyorum. Derken sokaktan davul-zurna sesleri gelmeye başladı. Hemen arka balkona koştum. Üç kişilik ekip, yağmurun çiselemesine aldırmadan davulun tokmağını vuruyor, zurna nameleriyle, içimi hoplatıyordu. Dayanamadım balkonda, davulun ritmiyle sporumu yapmaya başladım. Derken davulcu bağırarak seslendi, ‘Ev ekmeksiz kaldı. Destek için yollara düştük’ diye bağırıyordu.

Tam neşelenmişken bu sözler bağrımı deldi. Doğru ya, ne düğün kalmıştı, ne de eğlence kalmıştı. Davulcu, zurnacı ekmeğini nasıl kazanacaktı. Daha nice insanlar, evine bir lokma ekmek götürebilme şansını bu ortam nedeniyle kaybetmişlerdi.

 

Geleceğe umutla bakabilmeyi istemek hakkımız değil mi?

 

Ülkemiz sanki üvey evlat muamelesi görüyor. Nato müttefiki olduğumuz ülkeler var ve bize parmak sallıyorlar. Kıbrıs da, canlarımızı kurtardık diye, Azerbaycan topraklarının işgalden kurtarılmasına destek verdik diye, doğu Akdeniz de, haklarımızı koruduk diye bize parmak sallayanlar var. Ülkemizi havadan gelecek tehlikelere karşı koruma isteğimize karşı durup, en sonunda ‘Al sana, al sana yaptırım’ deyip, cezalandırmaya çalışan, müttefiklerimiz var.

Çıkarlarına uymayan konularda, kolayca bir araya gelip, gelecekle ilgili umudumuzu kırmaya çalışıyorlar.

 

Bütün bunlara karşı ülke içinde manzaralara bakınca…

 

Kimi can derdinde, kimi ekmek derdindeyken ve üç ay sonra veya bir sene sonra ne olacak, hiç birimiz bilmiyoruz. Ülkemiz dünyanın yakalandığı virüs salgını belasına, hem hazırlıksız, hem de kaynaklarını, ‘Ne olur, ne olmaz’ ak akçelerini yitirmiş vaziyette yakalandı. Etrafı sarılmış vaziyette, kendi dünyasından meselelere bakan bir iktidar ve onun lideri var. Yakın çevresinin etkisi altında ülke ve dünya gerçeklerini kavramada, zaman kaybedip, doğru kararları almada geç kalan bir yönetim anlayışı ülkemize hâkim durumda.

Ülke siyaseti, iktidarı ve muhalefetiyle bu içinde bulunduğumuz en zor günlerde bile kısır çekişmelerden, hakarete varan liderler arası ezberlenmiş söylemlerden geri durmuyorlar.

 

Siyaset deyince, Konda araştırmış ve eylül ayı itibariyle çıkan sonuçlar aslında çok şey anlatıyor…

 

Kısaca anlatmaya çalışırsam, AKP 36,7’ye, MHP 10,6’ya oy oranları gerileyince, Cumhur ittifakının oy oranı 47,3’e düşmüş. Yani aynı şirketin Ağustos ayında yaptığı araştırma verilerine göre AKP yüzde 2,4, MHP 1,1 oranında düşüş yaşamış.

  1. çalışmanın verilerine göre Eylül ayında muhalefet bloğunda CHP’nin oy oranı yüzde 21,6’ya düşerken, İYİ Parti’nin oy oranı yüzde 14,8’e yükselmiş, HDP’nin oy oranı yüzde 11,5 olarak yerini korumuş olarak ifade edilmiş. Diğer muhalefet partilerinin toplam oyu 4,8 olarak tespit edilmiş.

Bu araştırmada bence en önemli durum, siyasi tercihi olmayanlar, gizleyenler veya söylemek istemeyenlerin toplamının, yüzde 36 civarında tespit edilesidir.

Bir başka açıdan partilerin çekirdek oylarına bakarsak hepsi küçülmekte görünüyor. Doğrudan tercihlerde AKP yüzde 23,2, MHP yüzde 6,7, CHP yüzde 13,6, İYİ Parti yüzde 9,4, HDP yüzde 7.3 olunca bize bu sayıların neler anlattığını, düşünmek lazım.

Halkın zihni siyasete karşı net değil. Gri bakış var ve bu zaman geçtikçe artıyor. İktidar oyları düşerken, beklenen normal gelişme, muhalefetin oylarının artması iken, yapılan tespitlerde, muhalefetinde oy kaybı içinde olduğu anlaşılıyor. İyi parti, muhalefet içinde oy arttırabilen tek parti olmuş.

Kararsız tabir edilen oy potansiyeli neden artıyor?

Burada en kolayı iktidar oylarının düşüşü konusunda fikir yürütmektir. İçinde yaşadığımız ortamda, aslında bu virüs salgını öncesi başlayan ekonomik kriz ve sonrası salgınla birlikte yaşanan sıkıntılar, iktidarın oy azalmasını kolayca anlatıyor. Üstelik uzun yıllar iktidarda kalmış bir partinin oy kaybetmesi zaten beklenen bir gelişmedir. Ancak yine de bu araştırmaya göre bakarsak, iktidarın oy kaybı, yaşadığımız onca sıkıntı içinde bile çok fazla değil gibi görünüyor.

Gri alan dediğimiz, yani kararsız kalmış seçmenlerin yüzde 36 gibi bir oranda oluşu, bence muhalefet açısından çok iyi değerlendirilmesi gereken bir veridir diye düşünüyorum.

 

Soru şu; peki muhalefet bu durumu yeteri kadar özümseyip, kavrayarak, yeni bir duruş sergileyebiliyor mu?

Bu sorunun birinci muhatabı Cumhuriyet Halk partisidir diye düşünüyorum. Ama bakıyoruz CHP’de hiçbir şey değişmiyor. Partinin lideri, onca seçimde partisi oy kaybetmesine rağmen, hiçbir sıkıntı yokmuş gibi veya başarı kazanmış gibi yerli yerinde oturuyor. İşin daha vahim yönü, partinin genel yapısı içinde, bu duruma karşı bir duruşun da olmaması diye düşünüyorum.

 

CHP hep kendi dışında bir arayış içinde olarak güven bunalımında olduğu görüntüsünü mü veriyor?

Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP lideri uzun süre, ortak bir aday arayışı içinde bekleyip durdu. İyi parti genel başkanı Meral Akşener kendisi aday olunca, partisinden Muharrem İnce’yi, Cumhurbaşkanlığına ‘Gel bakalım Muharrem’ diyerek aday gösterdi.

  1. düşünelim, aday oldunuz ve iki ayınız var. Daha önce bu konuda sizi aydınlatan olmamış ve hazırlıksız olarak sizi sahaya sürüyorlar. Yine de, sahada mücadelenizi yapıyorsunuz ve yüzde 30,6 oy alarak seçimden çıkıyorsunuz. Cumhurbaşkanlığı seçimini Ak parti ve MHP ittifakı olan Cumhur ittifakı ile Recep Tayip Erdoğan kazanıyor.

Bu arada CHP milletvekili seçimlerinde yüzde 22,6 nispetinde oy alabiliyor. Yani Muharrem İnce’den 8 puan daha az oy almış olan bir CHP, yine de ana muhalefet partisi oluyor.

 

Peki, CHP yönetimi başarısız olduğu halde neden değişmiyor?

 

İnsan merak ediyor, bu kadar köklü bir parti, neden başarısız bir yönetime katlanmaya devam ediyor. Onca birikimi olan insana sahip olmasına rağmen, neden ezberlediğimiz söylemleri, tavır ve davranışlarıyla yerinde sayan yönetime CHP tabanı prim vermeye devam ediyor?

Yazının bir yerinde, ‘Geleceğe umutla bakabilmeyi istemek hakkımız değil mi?’ diye sormuştum. Kamuoyu yoklaması, açık ve seçik olarak, hem iktidardan, hem de muhalefetten memnun olmadığını, yüzde 36 gri oy veya kararsız duruşla belli ediyor aslında.

Birinin doğruları söylemesi gerekiyor…

CHP bu görüntüsüyle halkın umudu olamıyor. Bir de, içinden çıkan ve onca az zamana rağmen partisinden fazla oy almayı başarmış olan değerini, yok etmeye çalışıyorlar. Yani bu liderlik midir?

Ülkemizin içinde bulunduğu bu günlerde, artık hiçbir şeyin aynı kalamayacağını bilerek, bilgece yaklaşımlara ihtiyacımız var. ‘Küçük olsun benim olsun’, zihniyetiyle siyaset yapanlar, bulundukları konumda, kendilerine güven duymadan siyasete devam edenler, bu ülkeye yazık ediyorlar.

Bir başka açıdan bakınca, ben yaptım oldu zihniyetiyle, kişisel hırs ve kibirle siyaset yapılamayacağını, artık iktidarda olanlar kabullenmeliler.

“Halkın yüzde 70’i ekonomik kriz bekliyor. Sıkıntısız geçindim diyenler sadece yüzde 18’de. Halen yüzde 80, ‘kıt kanaat geçindim’ diyor. Geçinemedim diyenler ve borca girdim diyenler, yüzde 22. Olarak tespit edilmiş.

Bu ülke hepimizin ülkesi ve gelecek kuşaklara karşı sorumluluklarımız var. Onlara geleceğe umutla bakabildikleri bir ülke borçlu değil miyiz?