EĞİTİM

05/12/2022 17:30 689

 

Bir ülkenin geleceğinin garantisi, güvencesi esas olarak eğitimin durumu, eğitimin nasıl olduğu ile ilgilidir. Elbette, ülkeye ve millete mensubiyet duygusu esas unsur olmakla birlikte bu duyguyu besleyen ve artıran da eğitimdir.

24 kasım Öğretmenler Günü yazımdan esinlenerek Büyük Dahi Mustafa Kemal ATATÜRK’E 1928 yılında Başöğretmenlik veren ülkemizin eğitim durumu nedir, nereden nereye gelmiştir sorularını sorarak eğitim konusu ile ilgili bir yazı yazmayı tasarlamıştım, ancak iki yazıdan sonra sıra gelmiş oldu.

Önce birtakım rakamlar vererek eğitim konusu ile ilgili görüşlerimi aktarmaya çalışayım.

2021-2022 eğitim öğretim yılı itibarıyla 57 bin 108'i devlet okulu, 14 bin 212’si özel okul olmak üzere toplam 71 bin 320 okul ve bu okullarda toplam 850 bin derslik bulunuyor. Devlet okulları sayısı, özel okulların sayısının dört katı.

Devlet okullarında 999 bin 563, özel okullarda 172 bin 328 olmak üzere toplam 1 milyon 171 bin 891 öğretmen görev yapıyor. Devlet okulları öğretmen sayısı, özel okullardaki öğretmen sayısının neredeyse altı katı.

Devlet okullarında 15 milyon 506 bin 244, özel okullarda 1 milyon 329 bin 782 ve açık öğretimde 600 bin 506 olmak üzere toplam 17 milyon 436 bin 532 öğrenci eğitim görüyor. Açık öğretimi de eklersek devlet okullarındaki öğrenci sayısı, özel okullardaki öğrenci sayısının on iki katından fazla.

Bu kadar devasa bir eğitimci ve öğrenci sayısı, dünyadaki bir çok devletin nüfusundan fazladır. Bu nedenle, eğitim konusu sürekli üzerinde durulması, sürekli üzerinde düşünülmesi ve sürekli üzerine eğilinmesi gereken bir konudur.

Önümüzdeki yıl Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına gireceğiz. Öyle, Lozan’ın gizli maddeleri falan gibi saçmalıklarla uğraşıp enerjimizi boşa harcayacağımıza yüz yılda eğitim konusunda nerelere gelmişiz, nasıl gelmişiz ve ne kadar ilerlemişiz ona bakmak daha yararlı olmaz mı?

Cumhuriyetin yüz yılda eğitimde nereye geldiğini anlamak için elbette ne devraldığını iyi incelemek, anlamak, görmek ve bilmek gerektir.

Osmanlı devletimizin büyük yenilikçi 3. Selim ile başlayan yenilik hareketleri bir takım okulların açılmasına vesile olmuştur. Daha sonra 2.Mahmut ile de eğitim konusunda gayretler gözlemliyoruz. Bu hareketlerin başlaması 19. Yüzyılda kendilerden sonra gelenlerin de bu konuda önünü açmıştır.

Ancak, bu gayretler yeterli olmuş mudur diye soracak olursak, elbette buna olumlu cevap vermek mümükün değildir. Neden? Çünkü, Cumhuriyet, kadınlarda binde 2-4 arası okuma-yazma bilen bir toplum, erkeklerde yüzde 6-8 arası okuma yazma bilen bir toplum devralmıştır.

Bu akıl almaz ve inanılmaz bir şekilde eğitimden uzak kalmış toplumu Cumhuriyet yüz yılda yukarıda verdiğim rakamlara ulaştırmıştır.

Cumhuriyeti kuran irade ve kadrolar, her şeyden önce eğitim konusunda olağanüstü gayretler göstermiş ve yaptıkları her işi eğitim ve öğretim temelli yapmaya insanüstü çaba ile çalışmışlardır.

Adeta devletin yapısını değiştirmek ile uğraşılan son yirmi yılda her gelen Millî Eğitim Bakanı’nın yeni bir düzen getirme görüntüsü altında sürekli değiştirilen eğitim yapımız. bütün engellere rağmen cumhuriyetimizin kazanımları arasında en ön sıralarda varlığını sürdürmek zorundadır.

Millî Eğitim Bakanlığımız, adı millî olan birkaç bakanlığımızdan biridir. Dolayısıyla, millî değerleri eğitim alanında en ön sırada düşünmek ve uygulamak zorunda olan bir Bakanlıktır. Örneğin, millî değerleri yaşama ve yaşatma konusunda en önemli görevi yerine getiren Andımız’ın yeniden okullara konmasını sağlamak gibi.

Eğitim konusunda daha çok alacak yolumuz vardır. Ancak, bunun için iyiniyetli bir şekilde plan, program ve uygulama gerekmektedir.

Bireysel anlamda çok iyi öğrencilerimiz yetişmektedir. Bunu nereden anlıyoruz? Her yıl üniversite sınavlarında 30-40 bin öğrenci soruları sıfır hatayla cevaplamak için uğraşmaktadırlar. Bu gerçek, bir ülkede beyin kazanmak adına harika bir imkândır. Konunun olumsuz taraflarına bakıp yüz binlerce öğrenci sıfır doğru çekti demek iyi de, öbür taraftan söylediğim beyinlerin varlığını gizlemektedir. Oysa, bu 30-40 bin beyine sahip çıkmak, onların değerini bilmek, anlamak geleceğimiz açısından oldukça önemlidir. 

Sıfır çeken gençlerimizin çokluğu acaba sadece gençlerin kabahati mi? Anlıyorum, her aile çocuklarının yüksek öğrenim görmesini istiyor, bunun için inanılmaz gayretler gösteriyor, fedakârlıklar yapıyor, ama, bu gayret ve fedakârlığın etkisinin bir yere kadar olduğunu da ailelerin kabul etmesi gerektir. Yani, yüksek okul olmaz ise başka çareler bulalım anlayışını bırakmamaları gerektir. Çünkü, görülmelidir ki bir şekilde bitirilen lise eğitimi ile milyonlarca gencimiz üniversite kapısına dayanmaktadır. İlgililerin yanlış tutumları da buna fırsat sağlayarak neredeyse her ilçeye bir üniversite açtık diye övünmeleri bu ortamı desteklemektedir. Oysa, yapılması gereken, mutlaka yüksek eğitim yapmak değil, gerektiği kadar ara eleman da yetiştirmek, aileleri bu konuda bilinçlendirmek ve gençlere imkân sağlayacak ortamları hazırlamaktır. Yoksa, öğretim elemanı bile olmayan veya hiç tercih edilmeyen bölümlerin olduğu okullar açmak neye yarar?

Cumhuriyeti kuran irade ilk on beş yılda yaptığı eğitim planlaması ile akıl almaz başarılara imza atmıştır. Çünkü, onlar biliyorlardı ki, bir ülkenin kalkınması, bir milletin çağdaş düzeye gelmesi, ancak ve ancak bilimde, eğitimde ilerlemesi ve gelişmesi ile olur. İyi ki öyle düşünmüşler ve iyi ki öyle yapmışlar. Onlara teşekkür ve minnet borçluyuz. Çünkü, büyük bir çoğunluğu azınlıklardan olan 320 doktordan, diş hekimsiz, neredeyse mühendissiz bir toplumdan bugünkü dev sayılara ulaşan bir ülke yaratılmasının yolunu açmışlardır.

Cumhuriyet’in eğitimde yaptığı en büyük iş; herkese fırsat eşitliği yaratmasıdır. Beşik uleması adı verilen bir anlayıştan, yani beşikteki çocuğuna ulema denilmesine çalışılan düzenden çıkılarak, çalışarak başarmak isteyen herkese eğitimin kapılarının sonuna kadar açılması imkânının tanınması Cumhuriyeti’in en büyük devrimidir, dönüşümüdür, değişimidir.