Türkiye’nin coğrafyası Asya ile Avrupa Kıtalarını bir birine bağlayan köprü olmanın yanında, Orta Doğu, Orta Asya ve Kuzey Afrika diye nitelenen toprakların kara ve deniz bağlantısını sağlamaktadır. Tanımlanan özellik, bu coğrafyaya askeri, siyasi ve ekonomik alanlarda eşsiz avantajlar getirmektedir. Bu yüzden, tarihin her döneminde bu topraklara birileri sahip olmak istemiş, sahip olmak isteyenlerin ihtirasları yüzünden, sayısız savaşlar olmuştur. Dünya tarihi bu topraklarda yazılmıştır desek, abartmış olmayız.
Birinci ve ikinci dünya savaşlarının kapanmayan hesapları, 1990 yılından itibaren yeniden açılmış, değinilen coğrafyalarda irili ufaklı çok sayıda çatışma meydana gelmiştir. Bazı çatışma ve savaşlar ise hala devam etmektedir. Savaşlar sayılamayacak kadar olumsuzlukları beraberinde getirir. Yaralanma, tecavüz, ölüm, yıkım, göçler, açlık ve susuzluk bunlardan ilk akla gelenlerdir. Aslında bu güne kadar hiçbir sorunu çözdüğüne şahit olunmayan savaşlar, insanlığın en büyük ayıbıdır.
Bu günkü yazımda, ülkemizi de bu günlerde fazlasıyla meşgul eden göç sorununun ekonomik boyutuna değinmek istiyorum. Olayın siyasi, psikolojik ve sosyal yönleri yazılı, görsel ve sosyal medyada akıl ve vicdanları rahatsız edecek şekilde tartışılmaktadır. Aklın, vicdanın ve sağduyunun hakim olmasını, fikirlerin sorunun çözümüne dönük olmasını, iç barışımızı bozmamasını, ülkemizin dış dünyadaki itibarını zedelemesini temenni ederek, olayın bu kısmını siyasilere, gazetecilere ve bu konuda duyarlı olanlara bırakıyorum.
Olayın ekonomik boyutuna gelince…. 1990 yılında A.B.D.nin Irak’a müdahalesiyle dış göç sorunu başlamış, Suriye, Libya, Afganistan iç savaşları, Orta Asya ülkelerindeki rejim değişiklikleri ile problem, bu günlerde zirve yapmıştır. Bu süreçte ülkemizin yoğunluğu Suriye’den olmak üzere, Afganistan, Özbekistan, Kırgızistan gibi ülke vatandaşı, yaklaşık beş milyon dış göç aldığı düşünülmektedir. Alınan bu dış göçün barınma ve beslenme ihtiyacını karşılamak için ülkemizin kırk milyar dolara yakın para harcadığı, Avrupa Birliği Ülkeleri ve diğer kuruluşların Türkiye’ye yeterli desteği vermedikleri siyasi iktidarımızca çeşitli defalar beyan edilmiştir. Türkiye gibi iç ve dış borçları sürekli artan, kişi başı geliri sürekli azalan, Gayri Safi Milli Hasılası 23. Sıraya düşen bir ülke için, harcandığı sıklıkla tekrar edilen kırk milyar doların “büyük para” olduğu her kes tarafından kabul edilecektir. Ülkemizin son yıllarda yaşadığı akıllara durgunluk veren gıda enflasyonundaki artış ve onun getirdiği “hayat pahalılığında” alınan dış göçün de etkisinin olduğu tartışmasız bir gerçektir.
Alınan dış göçün ekonomimize etkilerinden birisi de işsizliği artırmasıdır. Özellikle inşaat, tarım, tekstil ve hizmetler sektörlerinde göçmenlerin tercih edildiği gözle görülür hale gelmiştir. İçişleri Bakanı’nın göçmenlerin “ucuza ve sigortasız çalıştırıldığı” itirafının üzerine söylenecek bir söz yoktur. Bu yalın gerçek, değinilen sektörlerde çalışan dar gelirli çok sayıda vatandaşlarımızı işsiz bırakmaktadır. Bu sorunun acilen çözülmesi ülkemizdeki sosyal barışın bozulmaması için hayati derecede önemlidir. İç siyasetimizin “dış göç” konusunda bu kadar gerilmesinin nedenlerinden birisi de budur.
Saygılarımla,