Depremin Elazığ, Malatya, Kahramanmaraş, Adana, Adıyaman, Osmaniye, Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa, Diyarbakır ve Hatay illerinde yaptığı korkunç tahribatın etkileri, ne yazık ki aradan geçen bunca zamana rağmen, tam anlamıyla giderilmiş değildir. Enkaz kaldırma çalışmaları, yaralıların tedavisi, sağ kurtulanların çadır, gıda ve güvenlik ihtiyaçları, gerek GÖNÜLLÜ KURULUŞLAR, gerekse AFAT, KIZILAY ve GÜVENLİK GÜÇLERİNİN insanüstü çabalarla giderilmeye çalışılmaktadır.
Bu felaketin, etkili olduğu alanın genişliği, yıkılan bina, yol, köprü ve tesisler ile yaralı ve ne yak ki kaybettiğimiz insan sayısı bakımından cumhuriyet tarihimizin en büyük yıkımı olduğu tartışmasız bir gerçektir. Yaşanan acıları tarif etmek mümkün değildir. Yitirdiğimiz kırk yedi binin üzerindeki insanın, yüzbinlerce yaralının, milyonlarca evsizin oluşturduğu tablo, insanı dehşete düşürmektedir. On üç milyon insan az veya çok bu felaketten etkilenmiştir.
Ölen insanlarımıza Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar dileyerek, deprem felaketin konut kiraları üzerinde yarattığı etkisine, bundan sonra nelerin yapılması gerektiğine ilişkin duygu ve düşüncelerimi sizinle paylaşmak istiyorum. Bu bölgenin içerisinde yer alan Hatay, Osmaniye, Kahramanmaraş, Adıyaman, Gaziantep ve Kilis illerinde konutların çok büyük bir kısmının hasara uğradığı yetkililerce ifade edilmektedir. Sayılan illerde oturmaya müsait ev nerede ise kalmamıştır. Başta Mersin olmak üzere, ülkemizin diğer illerde tanıdıkları olanlar, özelikle Marmara, Ege, Batı Akdeniz ve iç Anadolu’daki güvenli gördükleri şehirlere göçmüşlerdir.
Elimizde yaşanan iç göçün ne kadar olduğuna ilişkin sağlıklı bir veri yoktur. Daha da kötüsü, söz konusu iç göç azalmakla birlikte sona ermiş değildir. Bu konu hakkında kafa yoran, araştırma yapanların tahmini nüfusun % 10’una yakınının bölgeyi terk ettiği yönündedir. Bu da yaklaşık bir milyon üç yüz bin kişinin deprem bölgesinin dışına çıktığı anlamına gelmektedir. Bu rakamın Avrupa’daki birçok ülkenin nüfusundan fazla olduğunu hatırlatmamızda yarar vardır.
Sözü edilen iç göçü, ilk etkisi konut kiralarında hissedilmiştir. Başta Mersin olmak üzere Ankara, Bursa, Antalya, İzmir ve Özellikle İstanbul’daki ev kiralarının akıl ve vicdanları rahatsız edecek kadar yükseltildiği görülmektedir. Bunun dini, ahlaki, vicdani ve hukuki olmadığı açıktır. Devletimizin bu durumla hukuk çerçevesinde mücadele etmeye çalıştığı, ancak son derece yetersiz kaldığı ise başka bir gerçektir.
Bu durumun önüne nasıl geçilebilir? Yürürlükte olan konut kiralarının % 25’den fazla artırılmamasına dönük uygulamanın, etkin bir şekilde hayata geçirilebilmesi için Muhtarlıkların, Belediyelerin ve Merkezi idarenin birlikte oluşturacağı “kira tespit komisyonlarının” kaymakamlık bünyesinde kurulması, bunlara kira tutarını belirleme, olası şikayetleri sonuca bağlama ve aksine davrananlara ceza verme yetkisinin tanınmasının çözüm olabileceği düşünülmektedir.
Saygılarımla,