DEPREMİN EKONOMİYE ETKİSİ

24/02/2023 13:10 615

                                          

Ülkemiz 06.02.2023 günü merkez üsleri Pazarcık ve Elbistan olan çok şiddetli iki depremle  sarsılmıştır. Depremin Elazığ, Malatya, Kahramanmaraş, Adana Adıyaman, Osmaniye, Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa, Diyarbakır ve Hatay illerinde yaptığı tahribat korkunç boyutlara ulaşmıştır. Bu felaket, etkili olduğu alanın genişliği, yıkılan bina, yol, köprü ve tesisler ile yaralı ve ne yak ki kaybettiğimiz insan sayısı bakımından cumhuriyet tarihimizin en büyük yıkımıdır. Yaşanan acıları tarif etmek mümkün değildir. Yitirdiğimiz kırk binin üzerindeki insanın, yüzbinlerce yaralının, milyonlarca evsizin oluşturduğu tablo insanı dehşete düşürmektedir. On üç milyon insan az veya çok bu felaketten etkilenmiştir.

Depremin etkilediği şehirlerimizdeki yapıların, uygun zemine, yükseklik dahil gerekli inşaat kalitesinde yapılıp yapılmadığı, merkezi idare ile belediyelerin denetim görevlerini yerine getirip getirmediği, en az bunlar kadar önemli olan deprem sonrası kurtarma faaliyetlerinde yaşanan gecikme, organizasyon eksikliği, bilgi ve beceri zafiyeti günlerdir yazılı, sözlü, görüntülü ve sosyal medyada en ince ayrıntısına kadar tartışılmaktadır.

Ölen insanlarımıza Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar dileyerek, deprem felaketin ekonomimiz üzerine olası etkisine, bundan sonra nelerin yapılması, nelerin yapılmaması gerektiğine ilişkin duygu ve düşüncelerimi sizinle paylaşmak istiyorum. Yerli ve yabancı uzmanların, depremin bölgedeki bina, tesis, yol ve köprülere verdiği zararın yaklaşık yirmi beş milyar dolar olabileceğini hesap ettiklerini, değinilen rakamın yalnızca yapı stokuna verdiği zararın telafisini kapsadığını, sağlık giderleri, sigorta, eğitim ve oluşan üretim kaybını içermediğini vurguluyorum. Değinilen hususların da ilavesiyle toplam maliyetin 45 milyar doları bulacağı düşünülmektedir.

Ekonomimizin toplam büyüklüğü ve içinde bulunduğu sıkıntılar düşünüldüğünde, yukarıda paragrafta belirtilen 45 milyar doların, yeni vergiler ihdas edilmesi, mevcut vergi oranlarının yükseltilmesi veya kamunun ürettiği mal ve hizmetlere zam yapılarak temin edilmesi, ekonomik ve sosyal hayatımızda telafisi mümkün olmayan yaralar açacaktır. Ekonomimiz daralacak, zaten akıl ve vicdanları zorlayan fiyat artışları kontrolden çıkacaktır. Gereken harcamaların IMF ve Dünya Bankası gibi kurumsal niteliği olan finansal kuruluşlardan temin edilecek kredilerle finanse edilmesi en akılcı çözümdür. Kişisel ilişkilere dayalı, yüksek faizin yanında ülkemize ekonomik ve siyasi bedelleri olan çeşitli fonlardan para bulunması şeklindeki arayışlardan uzak durulmalıdır.

Yapılmaması gerekenleri ortaya koyduktan sonra, yapılması gerekenlere gelince…. Sıklıkla tekrarlanan “milli birlik ve beraberliğimizin” slogan düzeyinden çıkıp,  ivedilikle gerçeğe dönüştürülmesi hayati öneme haizdir. Bunu temin etmenin ilk adımı, bu büyük felaketin oluşmasına neden olan hataların, arama ve kurtarma çalışmalarında yaşanan gecikme ve eksikliklerin kabul edilmesi ve sorumluların hak ettikleri cezalara çarptırılması olacaktır. İktidar ve muhalefetin eşit sayıda belirleyeceği, deprem uzmanı, mimar, mühendis ve diğer çalışanlardan oluşan “özerk” bir kurumun acilen oluşumu ikinci adım olarak düşünülmelidir. Bu kurumun yasal düzenlemeleri önermesi, ihale ve harcama kararlarını “oy birliği” ile alması, bölge için kısa, orta ve uzun vadeli planlar hazırlaması gerekecektir.

Yukarıdaki paragrafta izah edilen “özerk” kurumun oluşturulması, içeride ve dışarıda mevcut siyasi iktidara olan “güvensizliği” ortadan kaldıracak, uzun vadeli, düşük faizli gerekli kaynağın, içeriden veya dışarıda kolayca bulunmasını sağlayacaktır. Aksi takdirde, “biz bize yeteriz”, “Türkün Türkten başka dostu yoktur”, “dış güçler gibi” sloganların sıklıkla atıldığı, dar gelirli kesimin daha da büyük sıkıntılar çektiği Türkiye bizleri beklemektedir.