Kahramamaraş merkezli yaşadığımız iki ağır depremin üzerinden yaklaşık 20gün geçti. Doğal olarak bu kadar ağır bir felaketin sonuçlarını kısa sürede görmek, almak, çözmek pek mümkü olmayacaktı. Depremin büyüklüğü ve ağırlığı ortada. Sonuçları olarak da ağır ve dayanılması zor yaralar açacaktı. Bunların hepsini anlıyoruz ve kabul ediyoruz. Ancak, hâlâ yaraları sarmak için ve özellikle günlük ihtiyaçları karşılamak için bir çok eksiklerin olduğunu da görüyoruz. Dilemeliyizki, yaralar bir an önce sarılma çalışmaları tamamlanmalı ve ağır darbe yiyen insanlarımızın da bir an önce hayata dönüşünü sağlamalıyız.
Bu eksikleri görmemek için nasıl bir düşünce yapısına sahip olmak gerektir bilmiyorum.
Bu eksikleri görüp söylememek için nasıl bir bakış açısına sahip olmak gerektir bilmiyorum.
Bu eksikleri, yapılan yanlışları görüp söyleyenleri anlamamak için nasıl bir anlayışa sahip olmak gerektir bilmiyorum.
Kişisel olarak söylüyorum; hiçbir kesim, hiçbir camia, hiçbir parti, hiçbir grup, hiçir zümre, hiçbir kişi adına düşünmüyorum, yazmıyorum, konuşmuyorum. Sadece Türk Milleti adına düşünüyor, yazıyor ve konuşuyorum.
Bu nedenle, benim gördüklerim eksikleri, yanlışları yazmamı herhangibir amaç uğruna yazıyor suçlamasını asla kabul etmiyorum, etmem.
Kaldı ki, bir takım amaçlar uğruna eksikleri,yanlışları söyleyenlerden de yararlanmak daha akılcı, daha çözüm odaklı bir anlayış değil midir?
Birlik beraberlik söylemleri herkes için geçerli olması gerekmez mi?
Türk Milletinin bütün bileşenleri ile büyük oranda birbirine destek olduğu böyle bir zeminde etrafa hakaretler yağdırmak ne için?
Türk Milletinin birbirine detek oluşu tarihsel olarak millî şuur, ulusal bilinç sahibi olduğunun en büyük göstergesi olduğu böyle bir zamanda ağır kırıcılıkların, ağır sözlerin, ağır hakaretlerin olmasını anlamak mümkün değil.
Ayrıca ülke siyasetinde rol alanların söyledikleri ağır sözleri, hakaretleri biz vatandaşların alkışlaması, desteklemesi, hatta hak ediyorlar ki söyleniyor demesi kabul edilebilir, anlaşılabilir bir durum mudur?
Siyaset yapmak, her şeyin önüne geçemez, geçmemelidir. Ben varsam her şey var, ben yoksam hiçbir şey yok anlayışının kimseye yararı olmaz. Hatta bu anlayışa sahip olanların bile zararına işleyenbir sonuç olur.
Gün çok ağır günlerin yaşandığı günlerdir. Gün, bu ağır günleri bütün benliklerinde hissedenlerin yanında olmak zamanıdır. Bu kadar ağır günleri bir takım gizlemelerle, bir takım örtmelerle atlatmak mümkün değildir. Herkes özeleştirisini yaparak, her şeyi olduğu gibi şeffaf bir şekilde ve hepimizin gözü önünde her işi yapmalıdır. Aksi takdirde, her şeyden önce yarası olan insanımızın yaralarına merhem olamadığımız gibi, yaraların daha da derinleşmesine neden oluruz.
Yaşadığımız Pazarcık ve Elbistan depremlerinden sonra bir de Hatay’da geçtiğimiz Hafta sonu depremi biz Adanalılar için oldukça etkili bir ortama neden olmuştur. Adanalılar ilk iki depremin etkisini atlatma mücadelesi verip normal yaşantıya dönmeye çalışırken son Hatay merkezli depremle birlikte sıkıntı artmıştır. Mutlaka bu günleri de atlatacağız. Mutlaka bu günler de geçecek. Doğal olarak zor geçecek ama geçecek. Önemli olan yukarıda izah etmeye çalıştığım ölçüler ortaya konsun.
Bu arada Adana ile ilgili söylentiler de, Adanalıların düşünce dünyasını ve ruh hallerini etkilemekte ve sarsmaktadır. Bu konuda çok farklı kişiler çok farklı fikirler ileri sürmektedirler. Adanalının kafası karışmıştır. Biz Adanalılar olarak fikirlerine önem vermemiz gereken Adanalıların olduğunu da unutmamalıyız. Bu kişilerin başında Adanamızı tüm Türkiye’de Jeofizik alanında temsil eden bir isim var: Melih BAKİ. Kendisini yakından tanırım ve dün bir sohbetim oldu. Teknik bilgiler verdiği için, söylediklerinin aynısını buraya aktarmam mümkün değil ama, zaten basında bir çok demeci yayınlanmaktadır. Sohbetimden şu kadarını aktarabilirim ki; Adana için risk yüzde 80-85 azalmıştır. Bu demektir ki, az da olsa risk vardır, bu nedenle dikkatli bir yaşantı tarzı ile daha az hasarla atlatabiliriz. Melih BAKİ beyin demeçlerini ve aktardıklarını mutlaka takip etmeliyiz.
Diğer bir konu da Mersin ile ilgilidir. Önceki yazımda Hatay’da neler oluyor demiş ve bir takım ayrıntılara girmiştim. Şimdi de Mersin’de neler oluyor diyorum. Kadim bir Türk kenti olan Mersin, şu aralar son derece nüfus artışına sahne olmaktadır. Umarım ki, bunlar geçicidir ve umarım ki, Devletin ilgili kurumları konunun farkındadır.