Geçen hafta sonu, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımızın 99. Yılını kutladık. En büyük Bayramımız Kutlu Olsun.
Cumhuriyet neden büyük Bayramımız?
Çünkü, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün dediği gibi, Türk Milleti’ne yakışan en iyi yönetim şekli Cumhuriyettir.
Cumhuriyet’in ekonomik, toplumsal, siyasî vs. değişim ve dönüşüm kazanımlarının yanı sıra, eğitimde fırsat eşitliği getirmiş olması ve bu fırsat eşitliği sayesinde Türk çocuklarının, şartları, aile yapısı, imkânları ne olursa olsun ülkenin en iyi okullarında okumuşlar ve bir yetişmiş elemanlar olarak insanımıza ve ülkemize çok değerli katkılarda bulunmuşlardır.
Cumhuriyet’in kurulması, bir günde verilen bir kararla değil, en az 200 yıllık bir gelişmenin sonucu olmuştur. Böylesine tarihî bir değişimi birkaç gün içerisinde oluşmuş ve uygulanmış gibi göstererek Cumhuriyetimizi itibarsızlaştırmaya çalışmak, küçültmeye çalışmak boşa gösterilen çabalardır. Bunu yapamaya çalışanlar, 100 yıldan beri enerjimizin boşa harcanmasına neden olmuşlardır.
1774 Küçük Kaynarca Anlaşması ile Osmanlı Devletimiz yıkılış dönemine girmiş ve bu Anlaşma Devletin sonunun başlangıcı olmuştur. Bu Anlaşmadan sonra yaşadıklarımız hep aşağı gidişimizin hızlandığını görüyoruz.
1808 yılında yapılan Sened-i İttifak Anlaşması kendi Ayanlarımız ile Padişah arasında yapılan bir Anlaşmadır ki, bu Anlaşma, Padişah Mutlak Hakimiyetine resmen vurulan ilk darbe sayılabilir.
Sened-i İttifak’tan sonra 1839 yılında ilân edilen tanzimat Fermanı, diğer adıyla Gülhane Hatt-ı Hümayunu, ülkedeki azınlıklara verilen ve yabancı ülkelerin baskısıyla oluşan bir dizi kararlarla mutlak otoriteye vurulan bir darbe daha olmuştur.
1856 Islahat Fermanı, yabancıların daha bir müdahalesi ile ülkedeki azınlıklara, Türkler aleyhine verilen kararlar dizisi olarak büyük tepkiler yol açmış ve Padişahın artık ne kadar acz içerisinde olduğunun göstergesi olmuştur.
1876 yılında ilân edilen Kanun-u Esasî ile ilk defa Meclis açılmış ve artık Mutlak Monarşiden Meşruti Monarşiye geçilmiş. Diğer bir ifade ile I. Meşrutiyet yönetimine geçilmiştir.
1879 yılında Meclisin II. Abdülhamid tarafından kapatılması ile Meşruti yönetimden Mutlak Monarşiye yeniden dönülmüştür.
Ancak, yaşanan 33 yıllık Mutlak Monarşi yönetimine rağmen 1908 yılında II. Meşrutiyet adı ile meşruti yönetime yeniden geçilmiştir.
O tarihten itibaren yaşanan savaşlar ve ülkenin içine düştüğü akıl almaz zorluklar, artık, ülkemizde yeni bir döneme ve yeni bir yönetim şekline geçmemizin şart olduğunu herkese açıkça göstermiştir.
Bu arada, I. Dünya Savaşının dünyada yansımaları olarak, mutlak yönetimlerin, aile rejimlerinin yaşamasının zor olduğunu da göstermiştir. Örneğin, Habsburg hanedanlığının, Rus Çarlığının yıkılması gibi.
Bu şartlarda I. Dünya Savaşı’nın sonunda olağanüstü bir zorlukla karşılaşan, adeta enkaz haline gelen ülkemiz ve insanımızın o aşamadan sonra hangi yönetim, rejim ile idare edilmesi gerektiğini tüm kamuoyunun dikkatine, ilgisine, aklına, vicdanına soruyorum.
Bu yönetim şekli CUMHURİYET değil ise, nedir?