Şu an maske ve kolonya derdindeyiz.
Allah hiçbirimizi un, domates, nohut, süt, et, yumurta derdine düşürmesin.
O zaman, “Bir kamyonu bir cep telefonu etmiyor” diye küçümsediğimiz domatesin kıymetini anlarız. Bir çift yumurtaya çocuğumuzun tabletini versek alamayacağımız günler yaşayabiliriz.
O yüzden önlemin şimdi alınması şart.
Birçok ülke tarımsal ihracatını yeniden değerlendiriyor. Rusya ve Ukrayna buğday satmıyor. Kazakistan buğday, şeker, havuç ve patates ihracatını yasakladı. Vietnam yeni pirinç siparişi almıyor.
Türkiye’nin toplam ihracatı kadar tarım ürünleri satışı bulunan Hollanda, ‘koronavirüs’lü senaryolarını yapmış durumda. Konya kadar yüzölçümüne sahip olmayan bu ülke salgın döneminde Batı Afrika’dan alacağı kakaoyu Belçika’ya nasıl ileteceğini biliyor.
Peki, Türkiye bu süreçte en kritik sektör olan tarımda ne yapıyor?
Çok kısa süre sonra Çukurova’da patates, soğan hasat edilecek. Hasat gerçekleştirecek geçici tarım işçileri Doğu ve Güneydoğu’dan geliyordu. Şu an şehirlerarası ulaşımda kısıtlama var.
Diyelim ki valilik izniyle bu sorun aşıldı. Koronavirüslü dönemde bu işçiler yine sağlıksız çadırlarda mı kalacaklar? Tarlaya giderken ateşleri ölçülecek mi? Sağlık kontrollerini kim, nasıl yapacak?
Olağanüstü şartlarda hasat edilen ürünlerin hale getirilmesi, kontrolü, lojistiği nasıl organize edilecek?
Patates, soğan stokçularına baskın yapılabiliyor. Çiftçinin ana girdilerini oluşturan tohum, fide, gübre, ilaç temininde olası suiistimal, tekel, fırsatçılık kontrol edilebilecek mi?
Çiftçinin ilaç, gübre, mazot, tohum gibi ana girdilerinin çoğunluğu yurtdışı menşeli. Birçok ülke bu ürünlerdeki satışını yeniden değerlendiriyor. Fiyatlar şimdiden yükselişe geçti. Zaten kısıtlı sermaye ve kredi imkânına sahip çiftçi bu ürünleri alamazsa tarlası boş kalacak. İthal edilen bu ürünlerin yerlileştirme çabasında ne durumdayız? Artacak maliyetlerin karşılanabilmesi için çitçinin Ziraat Bankası kredi limitlerini artıracak mıyız? Ya da bu ürünlerin Tarım Kredi Kooperatifleri marifetiyle çiftçiye ulaştırabileceğimiz bir mekanizmayı kurduk mu?
Aklımı kurcalayan bu soruların yanıtını nereden bulabileceğimi biliyorum. Adana Çiftçiler Birliği Başkanı Mutlu Doğru’yu aradım. Doğru, üçüncü kuşak çiftçi… Dünya ve Türkiye tarımını yakından izliyor. Tarlalarının, bahçelerinin, besi çiftliğinin bizzat içerisinde…
Böylesi bir dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu isme özel bir görev vermesini, deneyimlerinden Türkiye’nin yararlanması gerektiğine inanıyorum.
Mutlu Doğru, kaygılarımı akılcı önerilerle giderdi.
Şu süreçte valilerin başkanlığında ‘İl Tarım Koordinasyon Komisyonları’nın zaman kaybetmeden kurulması gerektiğini söyledi.
“Her il kendi tarımsal üretimini kontrollü, kesintisiz, doğru bilgilerle, sağlıklı olarak gerçekleştirmek zorunda” dedi. “Tohum temininden hasada, mevsimlik işçilerin sağlığından ürün lojistiğine kadar her süreci değerlendiren, yönlendiren ve hızlı kararlar alıp uygulayan bir mekanizmaya her ilin ihtiyacı var. Geç olmadan bu adım atılmalı” diye ekledi.
Günü kurtarmak için sağlık kurumlarımız, güvenlik güçlerimiz, yerel yönetimlerimiz canhıraş çalışıyor. Ama yarını kurtarmak için tarımda bugün atacak adımlarımıza ihtiyaç var.