Kendi buğdayını üretirdi, benim çiftçim.
Bir mevsim sonra ekecek, tohumunu ayırırdı. Kışlık buğdayını koyardı ambarına..
Şimdi öyle mi ?
Hormonlu, buğday ekmek zorunda.
Ambardaki buğday, hikayelerde kaldı.
Karpuz, kabak aşısını yedi ; bostan sırığa sarıldı.
Hıyar, buzdolabında semizleşti.
Kırmızı inek, İsrailleşti.
Donumuz bile Çin’den geliyor.
Spagetti yiye yiye İtalyanlaştı beynimiz.
Bana, ‘millilik’ten söz etme, n’olursun, Cabbar Efendi !
***
Doğduğumuz, doyduğumuz yer; bize yabancı artık.
Globalleştik, haya kalmadı.
Teknolojiyi yakaladığımızı sanıyoruz.
Kablosuz el telefonu girdi hayatımıza.
Face de yalanlar gırla,
Tivit atıyoruz, kafamıza göre.
İsrafil’in sur üflemesi gibi sesli, görüntülü sesleniyoruz birbirimize.
Tik-toklaştı, yaşam tarzımız.
Hukuk, guguk kuşu gibi saat başı ötüyor !
Bana, ‘örf ve adet’ten söz etme sakın.
Adalet iki dudak arasına yerleşti, Cabbar Efendi !
***
Yasaklı maddeler sokak başında satılıyor. Zamla kafa yapıyoruz.
Din duygusunu yitirdik, Dolar’ın yeşilini seccade yaptık,
Onunla yatıp, kalkıyoruz.
-Demokrasi diye diye, inlediğimizi sanıyoruz.
Yayla Sakızı tükendi, ciklet Hollanda’dan çiğneyip atıyoruz.
Sarı Öküz’ü verdik, bön bön bakıyoruz.
Dağları, taşları kiraladık. Gururluyuz (!) kalkınıyoruz !
İnsan haklarını savunuyor, kadın katiline şöylece bakıyoruz.
Pantolonu ütülü, ayakkabısı boyalıya indirim yapıyoruz !
Enflasyona yenik düştük, kutlama yapıyoruz.
İtiraz hakkın yok. Üç maymunu oyna, Cabbar Efendi !
***
Mazide kaldı artık, Selamsız Bandosu.
-Kalkınma türküsü söylüyor, medya korosu.
Kağıt atık topluyor, milyonlarca ‘aç’ ordusu.
Tedavi parasına muhtaç, kucağında yavrusu.
Kredi kartına tutu, memurun da bordrosu.
Halinden memnun üç-beş maaşlı tuzu kurusu.
Kira parasına bile yetmiyor, esnafın günlük cirosu.
Gündem fakiri siyaset savruluyor, sanki yaprak kurusu.
Madenci ölüyor, kömür beleş, tütüyor soba borusu.
Kimsenin aklına gelmiyor ‘nereye gidiyoruz ?’ sorusu.
-Bana ne deme, sıra sana geldi, Cabbar Efendi !
***
Tat, tuz kalmadı tayında. Torpil yapmak işi dayında.
Geçti Miladi ayları, umut ; gün doğmamış ayında.
Sürüleşti millet, şimdi rehberlik sırası kara koyunda.
Efsunlanmış haldeyiz, kurtuluşumuz; sahte şeyhin suyunda.
Tek sermayen kaldı, o da vereceğin kutsal oyunda.
Silkin, kendine gel, her zaman asalet vardır soyunda.
Uyan artık, gör n’olursun, Ali Cengiz yine çıkar yolunda.
Yitti uygarlık, şimdi cehaletin ipi senin gibilerin boynunda.
Geri durma, sende katıl, kazanırız ; medeniyet gelir sonunda.
Soğukluğunu hisset, yılan toprakta değil, senin koynunda.
Bağır, çağır, çığır, seslen sende, Cabbar Efendi !