Pandemi sonrası bir takım sıkıntılar ile başlayan basketbol ligleri 2021-2022 sezonunu geride bıraktı. Artık önümüzdeki 2022-2023 sezonu hazırlıkları ve transferleri büyük bir hızla başladı. Süper ligde Fenerbahçe 10. Kez şampiyon olurken daha önce 15 kez şampiyon olan Anadolu Efes ikincilikle yetindi . Fakat Eurolig şampiyonu oldu. Bu başarısında Rusya takımlarının oynadıkları müsabakaların silinmesi ve ligin yarısında ligden çıkarılmaları da etkili olsa da hiçte küçümsenmeyecek bir başarı elde etti. Kadınlar Basketbol süper liginde ise bu kupayı 16 kez müzesine götüren Fenerbahçe şampiyon oldu.
Acaba çok büyük bütçelerle kurulan bu takımlarımızın Avrupa’da ses getirmeleri ülke basketboluna yansıması ne ölçüde oluyor. Milli takımlar düzeyinde ne durumdayız? Türk milli takımımız FİBA sıralamasında 16. Sırada. 5 kez katıldığı dünya şampiyonasında bir defa 2010 yılında gümüş madalya, 20 kez katıldığı Avrupa şampiyonasında bir kez 2001 yılında gümüş madalya alabildik. Olimpiyatlara ise sadece 1936 ve 1952 yıllarında katıldık. Yani 70 senedir hiç olimpiyat görmedik. Kadın basketbolunda ise 2 kez olimpiyatlar, 2 kez dünya şampiyonası ve 9 kez Avrupa şampiyonasına katılmamıza rağmen sadece 2011 Avrupa şampiyonasında gümüş, 2013 Avrupa şampiyonasında bronz madalya ile yetindik. Özetlemek gerekirse Erkeklerde 12 yıldır , kadınlarda ise 9 yıldır hiçbir madalyamız yok .

Peki sorununun ana sebebi nedir ? Bu kadar büyük paralar harcanıyor, dev bütçelerle yönetilen özerk bir federasyon 84 milyon nüfus, Erkek basketbolunda 5-6 NBA oyuncusu , Erkek ve Kadın basketbolunda devşirme oyuncular. Peki sonuç ? Evet koca bir sıfır.
Basketbol oyunu da diğer bir çok spor gibi bir felsefe oyunudur. Evet bir takım yetenekler , fiziki yeterlilik, zeka , düzenli ve verimli antrenmanlar, müsabaka sayıları bunlar çok önemlidir .Ancak daha da önemlisi ülke Basketbolunun bir felsefesi olmasıdır. Bir ekolünün olmasıdır. Aynı sorun futbolda da vardır. Örneğin bir alman ekolü deyince aşa yukarı herkes aynı şeyi düşünür. Basketbolda da ülkelerin bir basketbol felsefesi vardır . Tüm takımların en önemli hedefi sporcu yetiştirirken müsabaka kazanmaktan daha çok belli bir felsefede sporcular yetiştirmek olmalıdır. Bir İspanyol basketbol takımı sahaya çıktığında savunmada ve hücumda ne yapacağını ,oyun felsefesini bilirsiniz. Aynı şekilde Amerikan , İtalyan , Sırp , Rus takılarını ve diğerlerini de bilirsiniz. Peki bizim Milli takımımız ne oynar. Hiç belli değil. 2010 yılında Kerem Tunçeri topu kapıp son saniye turnikesi atmasa gümüş gelmeyecekti. Yani tesadüf başarılar.
Sorunumuz sadece bununla da kalmamaktadır. Dünyada Basketbol oynamak ve oynatmanın en zor olduğu ülkelerden biriyiz. Sporun tabana yayılması ile ilgili hiçbir çaba sarf edilmemekle birlikte yapmaya çalışan basketbol gönüllüsü bazı fedakar insanların da önü kesilmektedir. Örneğin ; Türkiye’de basketbol antrenörlerinin hiçbir sosyal güvencesi olmadığı gibi çok düşük maaşla çalışmaktadırlar. Bu genç antrenörlerin hepsinin Basketbol sevgisi sömürülmektedir. Üstelik hem federasyon hem de takım patronları tarafından. Federasyon alt yapıda antrenörlük yapan antrenörlere her yıl zorunlu birkaç seminer koyar, bunlarda genelde İstanbul Ankara da olur. Katılım zorunludur. Ve aşırı yüksek ücretleri vardır. Birde seminer süresince İstanbul da otel ve diğer masraflar. Seminere giderler bitmez. Kartlarını vize ettirmeleri gerekir . Yüksek bir ücrete vize yaptırırlar. Ha bir de TÜBAD a üye olmasını isterler. Kısacası genç antrenörü bezdirene kadar uğraşırlar. Kulüpleri ise asgari ücretin altında para öder . Bu hoca sporcu yetiştirmekten ziyade akşam ne yiyeceğini düşünür. Bu Milli takımda da böyledir. En üst düzeydeki A takım koçları dışında diğer herkes günlük 75 lira harcırah alarak bu işi yapar. Aylarca evinden ayrı kalır. Başka bir iş yapma imkanı da yoktur. Diğer büyük tehlike menajerlerdir. Artık 10 yaşındaki çocukların bile evini aşındıran ilkesiz ve kendini menajer diye tanıtan sporun asalakları bütün takımları organize edip müsabakalara bile etki etmektedirler. Çirkin ilişkiler , kaçak bahis siteleri ile işbirliği yapan menajerler basketboldaki en önemli tehlikelerden biridir.
Basketbol bir ruh ve felsefe işidir. ABD basketbol takımının eski koçu Mike Krzyzewski’nin bir röportajında en büyük hedefiniz nedir diye sorulduğunda ‘’ benden sonra bu işi benden daha iyi yapacak insanlar yetiştirmek’’ dediğini hatırlıyorum. Bizde arkasında iyi bir yardımcı koç olmasından rahatsızlık duyan birçok koç vardır. Hatta hemen hepsi öyledir.
Peki ilimiz Adana’da durum nasıl? Hiçbir parça bütününden büyük olamaz. Yukarıda sadece görünen tarafını hatırlattığımız sorunların daha kötüsü ilimizde yaşanmaktadır. Daha kötüsü nasıl olur diye düşünenler olabilir.
Basketbol federasyonunun resmi internet sitesi verilerine göre 2016-2017 sezonunda erkek takım sayısı 132 ,kadın takım sayısı 24 . Erkek oyuncu sayısı 1211 , kadın oyuncu sayısı 172 . toplam hakem sayısı ( masa görevlileri dahil) 149. Peki 2021- 2022 sezonunda bu gün itibarı ile bu rakamlar nedir bir bakalım. Erkek takım sayısı 5, kadın takım sayısı 5. Erkek oyuncu sayısı 57 ,kadın oyuncu sayısı 37. Toplam hakem sayısı (masa görevlileri dahil) 66. Evet çok ilginç değil mi? Şöyle düşünebiliriz. Bu gün itibarı ile takımlar henüz hazırlık aşamasında ve lisanslar henüz gerçeği göstermiyor olabilir. Ama gerçek şu ki bayanda maksimum 5 erkekte maksimum 15 takım vardır. Sporun tabana yayılabilmesi için öncelikle sporcuların antrenman yapabilecekleri alana ihtiyaç vardır.
Son yapılan uygulama ile okul salonları gençlik hizmetleri ve spor il müdürlüğünün kontrolüne verildi. Peki okullarda çalışmak için okul müdürüne talepte bulununca ne oluyor? Okul müdürü beden eğitimi öğretmenine soruyor , o da okulun faaliyetleri var o sebeple veremeyiz diyor . Oysa okul da hiçbir faaliyet olmuyor. Takımlar çalışacak bir alan bulamıyor. Spor salonlarından vaz geçtik gençlerin güvenli bir şekilde her gün gidip arkadaşları ile güvenli bir şekilde spor yapacakları açık sahalar bile yok. Olanları ise güvensiz , kontrolsüz yerler. Hiç kimse çocuğunu sokakta bulmadığı için bu tür güvensiz yerlere göndermiyor. Normal olarak olimpik sporcunun çıkma olasılığı 10.000 de 4 dür. (olimpiyat komitesi verisi) yani 10.000 çocuğun içinden sadece 4 ü olimpik sporcu olabilir. O da hangi branş belli değil . Milyonlarca çocuğu inceleyip hangi spora eğilimi ve fiziki uygunluğu varsa tespit edip yönlendirmek gerekirken okullarda hala plastik topla beden eğitimi dersi yapılıyor. Takım sayıları yukarda saydığımız sebeplerden dolayı süratle azalıyor. Aileler artık çocuklarını spora yönlendirmiyor. Çünkü çocuk ve aile istese bile spor yapacak alanlar artık yok. Basketboldaki bu olumsuzluklar bu sporu ilimizde her gün geriye götürürken bu işi çözmesi gereken kişiler parası olup birkaç sezonluğuna heveslenen takımların perde arkasında menajerliklerini yapıp kendi çıkarları doğrultusunda bu takımları destekliyor ve onlara haksız avantajlar sağlıyor. Basketbola yön vermesini geliştirmesini beklediğimiz kişiler her sene başka bir takıma avantaj sağlarken diğer tüm takımları yok sayıyor. Aslında bunu yaparken bindiği dalı kesiyor. Günün birinde o tuttuğu dal kırılıp düşünce o günü birlik yatırım yapan ve basketbola hiçbir fayda sağlamayan kişileri yanın olmadığını görecektir. Ama olan gene basketbola olacaktır.
Sonuç olarak ilimizde basketbol sporunun gelişmesine katkı sağlayacak ilk ve en önemli mesele spor salonlarının ve spor alanlarının yapılması ve çocuklarımızın bu alanlarda güvenli bir şekilde spor yapmalarını sağlamaktır. Kişiler kendisini önemli sansalar da hiç bir önemleri yoktur. Bir çocuk bir top ve bir pota sorunu çözmeye başlamak için ilk adım olmalıdır.