BEYİN

30/07/2022 05:04 755

 

“Kafamın içinde biri var, ama o ben değilim.” Pink Floyd

Eski Yunanlıların yaşamla ilgili olarak yaptıkları bir benzetme vardır: Bir arabacısınız ve iki tekerlekli at arabanız güçlü kuvvetli iki at tarafından çekiliyor. Beyaz at aklın, siyah at tutkunun temsilcisi. Beyaz at sürekli olarak yolun bir tarafına, siyah at da diğer tarafına çekmeye çalışıyor. Bizim işimiz ise dizginleri sıkıp ikisini de kontrol altında tutmak; çünkü yolun ortasından ilerlemeye devam etmemizin tek yolu budur… Yaşamımızda da bu yönüyle dizginleri sıkı tutmaya devam etmemiz gerekmez mi?

Beyin bir organdır ve Harvard’dan psikolog Steven Pinker’ın da işaret ettiği üzere zihin ise, beynin yaptıklarıdır. Ve beyin, tıpkı diğer tıpkı diğer canlı dokular gibi, doğal seleksiyon aracılığıyla evrimsel zaman boyunca çeşitli sorunların çözümü için tasarlanan birtakım donanımların ihtişamlı bir şekilde bir araya gelmesiyle oluşur. Zihin dediğimiz şey ise, beyindeki sinir aktivitesini tarif için kullandığımız bir sözcük olup, bunun dışında başlı başına “zihin” diye bir şey yoktur. Beyin olmazsa, zihin de olmaz.

Hiçbir zaman hiçbir şey yapmadan duramayız. Nasıl ki denize atılan boş bir şişenin içi hemen suyla dolarsa, boş bir zihin de hemen düşüncelerle dolar. Zihinsel düzlemde varolan yaşamın çerçevesi, bir bakıma görünmezdir. Bu çerçevede geleceğimizin temellerini ve sınırlarını, zihnimizde canlandırdığımız beklentilerimizle belirleriz. Hepimiz parlak, neşeli, umut dolu insanları severiz; hiç kimse sürekli şikâyet eden, hata bulan, arkadan konuşan, iftiracı kişilerden hoşlanmaz.

Beynimiz yorulmak bilmeden biçim değiştirir ve sahip olduğu devreler sistemini sürekli olarak yeniden kurar. Deneyimlerimiz benzersiz olduğundan, beynimizdeki nöral ağların içerdiği geniş ve ayrıntılı örüntüler de benzersizdir. Beynimiz yaşamımız boyunca değişmeye devam edeceğinden, kimliğimiz de aslında yer değiştiren bir hedeften farksızdır; nihai varış noktası yoktur.

“Beyniniz, normal biçimde işlev görmek için nelere ihtiyaç duyar? Yedikleriniz, aldığınız besinler, soluduğunuz oksijen, içtiğiniz suyun ötesinde, en az bunlar kadar önemli bir şey daha vardır: Beyin, başka insanlara da ihtiyaç duyar. Normal beyin işlevleri bizi saran toplumsal ağlara bağlıdır.

Beyin devrelerimiz yaşamımızın her anında, yüz ifadelerinin sunduğu son derece belli belirsiz ipuçlarından yola çıkarak başkalarının duygularını çözümler.

Dış dünyayı doğrudan deneyimlemekte olduğumuzu hissetsek de, gerçekliğimiz nihai olarak elektrokimyasal sinyallerin karanlık, yabancı lisanı içinde inşa edilmektedir. Daha da tuhafı, her beynin anlattığı hikâye, büyük olasılıkla bir diğerinin anlattığından farklılıklar içerecektir. Birden fazla tanığı olan bütün olay ve durumlarda, her beyin kendi öznel deneyimini yaşar. Gezegen üzerinde yedi milyar insan beyninin  dolanıp durduğu hesaba katıldığında, tek bir gerçekliğin olamayacağı da açıklık kazanır. Her beynin doğrusu kendinedir. Öyleyse nedir gerçeklik? Gerçeklik, yalnızca sizin seyredebildiğiniz ve kapatamadığınız bir televizyon programı gibidir. Ancak ne büyük bir şans ki, izlemeyi umabileceğiniz en ilginç programdır bu: kurgudan geçmiş ve kişiselleştirilmiş halde, yalnızca sizin için sunulan bir program…