Az tamah, çok...

10/11/2022 23:35 496

 

Tolstoy'un  "İnsan Ne İle Yaşar?" adlı kitabında, çiftçi Pahom'un hazin ve ibretlik bir öyküsü yer alır.

Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, içinde bulunduğundan daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır.

Günlerden bir gün, ideallerini gerçekleştirebileceğini umduğu bir haber gelir kulağına.

Uzak bir yerlerde cömert bir reisin, karşılıksız toprak verdiğini duyar.

Hemen pılını pırtını toplayıp, o reise gider.

"Duydum ki; isteyene istediği kadar toprak veriyormuşsunuz"

"Doğru duymuşsun. Ama ufak bir yanlışlık var. İsteyene istediği kadar değil, çevirebildiği kadar toprak veriyorum"

"Nasıl yani?"

"Yanisi şu. Sabah Güneş'in doğuşundan batışına kadar katettiğin (dolaştığın) bütün yerler senin. Fakat bir şartım var. Güneş batmadan yeniden başladığın yere geri dönmen lazım. Yoksa  kazandığın bütün haklarını kaybedersin. Bir karış bile toprak alamazsın"

Pahom, bir gün önceden; yarışa hazırlanan maratoncular gibi kendisini ertesi günkü maceraya hazırlar.

Yemeğini ona göre yer, uykusunu ona göre uyur.

Ertesi gün, Güneşin doğuşuyla birlikte başlar hızlı hızlı yürümeye.

Yanında bir de bisikletiyle birlikte bir de hakem vardır.

Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer.

Tam geri dönecekken yaklaştığı bir sulak araziyi de hedefine koyar.

"Şunu da geçeyim, sonra geri dönerim" diye düşünür.

Sonra yan tarafta yemyeşil bir bağ görür.

Ardından da yemyeşil bir bahçe.

"Şu bağ, bu bahçe" derken, bakar ki, Güneşin batmasına az bir zaman kalmış.

Koşmaya başlamış ama takati kesilmiş.

Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, burnundan kanlar gelmeye başlar.

Başladığı noktaya yaklaşmıştır ama, kısa bir mesafe kala yere yığılır.

Bir daha ayağa kalkamaz.

Ölmüştür.

Cömert reis olanları izlemektedir.

"Bu da aynısı çıktı" diye söylenir kendi kendine.

Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur.

Çok tamah zarar getirmiştir.

Adamlarına bir mezar kazdırır Pahom için.

Onu mezara koyarlarken de kendi kendine mırıldanır;

"Bir insana işte bu kadar toprak yeter"

Bundan bir ders çıkarmak gerekir.

Mütemadiyen biriktirmek istiyoruz.

Zenginimizin de fakirimizin de "yeter" diyeni yok.

Yiyemeyeceğimiz kadar erzak, giyemeyeceğimiz kadar kıyafet, kullanamayacağımız kadar eşya, oturamayacağımız kadar ev,yazlık, dükkan...

Tok gözlüleri tenzih ederim ama; gözlerimiz midelerimizden, arzularımız ihtiyaçlarımızdan daha büyük.

Biliyor musunuz, insan yaşlandıkça besler, gençleştirir arzularını.

Biriktirdikçe de hayata olan bağlarını arttırır.

Öyle bağlanır ki hayata, bir gün bu diyardan göçüp gideceği fikri, zamanla yitip gider aklından.

Tüketmeye de çok meraklıdır insan.

Biriktirdiği, paranın, eşyanın, malın, mülkün yanında zaman tükenir, söz tükenir.

Benlik biriktirirken, benliğini tüketir.

Aslında; gören bir gözü, tutan bir eli, yürüyen bir ayağı, satın alamayacak ve kaybedince tekrar sahip olamayacak kadar fakiriz hepimiz.