Geçen cumartesi eşimle tren yolculuğuyla bir kış tatili yapmaya başladık. Şansız bir tren kazasının acısını içimizde taşıyarak yola çıktık. Toros Mavi treniyle Konya ilimize geldik. Hemen iki saat sonra Yüksek hızlı tren dedikleri trenle bir saat 45 dakikada Ankara’daydık. Kaza nedeniyle tren Eryaman’da indirip otobüsle bizi Ankara merkeze götürdüler. Ankara bildiğimiz gibi. Devasa binalar yapılmış ve tam bir beton kent oluşmuş. Ama yollar gerçekten güzel ve trafik akıyor. Metro ulaşımı, yaşamı çok kolaylaştırıyor. Şehir 24 saat yaşıyor. Bunu sağlayan da 24 saat ulaşım imkânlarının oluşu. Kızımızla birkaç gün beraber olup, özlem giderdik.
Ankara’dan İzmir’e polis olan yeğenimize yol alıyoruz…
Yine trene bindik bu kez İzmir’e, Eskişehir, Kütahya, Balıkesir üstünden giderek vardık. Basmane son duraktı. Burada da metro hayatı çok kolaylaştırmış. Hemen metro bizi çok kısa sürede istediğimiz yere ulaştırdı. Çarşısı, pazarı, insanları bana o kadar tanıdık geldi ki, anne tarafımdan yarı İzmirli oluşumdan mı, bilemedim. Hava bizim Adana gibi aslında. Deniz kenarlarına yaklaşınca, serinlik artıyor.
Yerel seçimlere yaklaşırken...
Fuar alanını gezdik. Şimdi bu mevsimde sessiz ve sakin devasa bir park halinde karşıladı bizi. Orada büyükşehir belediyesinin bir hizmet binasını görünce hemen girdim. Hazırlamış oldukları İzmir büyükşehir dergisini verdiler bana.
İnsan yaşadığı şehirle ilgili hayaller kuruyor. İşte o hayalleri kurarken İzmir bir örnek olarak beni her zaman etkilemiştir. Daha önceki yazılarımda birçok kez yazmıştım. Bir zamanların romantik şehri Adana, yerini başkalaşmaya bıraktı. İçine kapanan ve sürekli değerlerini erozyona uğratan bir kent haline geldi.
İzmir büyükşehir belediyesinin dergisini okudukça, benim hayallerimle örtüşen birçok şeyi yapmış olduklarını anlıyorsunuz.
O zaman soruyor insan, ‘Adana niye yapamamış?’
İzmir 14.5 sene önce Türkiye’nin en borçlu belediyesi iken, adına ‘İzmir modeli’ dedikleri çalışmaya başlamışlar. Bu güne gelince, Adana ilimizin büyükşehir belediyesi de Türkiye’nin en borçlu belediyelerinden biri durumunda.
Yerelde kalkınma hedefi ile başlamışlar. Bizim kentimizin yerelde kalkınmaya ihtiyacı yok mu? Sadece işsizlik rakamlarının Türkiye ortalamasının üstünde olması bile, hem yerelde başarısız olduğumuzu, hem de merkezi iktidarın şehrimize kör baktığını gösteriyor. Bu gün İzmir öz kaynaklarıyla Türkiye’nin en büyük yatırımcı kurumlarından biri olmuş. Yani tarihi bir dönüşüme imza atmışlar. Öncelikle kentin ulaşım, çevre, sosyal ve sportif tesisler ile sanat merkezleriyle güçlü bir alt yapısını oluşturmuşlar.
Top yekûn kalkınma modeli ile yerel yönetim projesi yatırımların ı 28 kat artırabilmiş. Raylı sistem ağını 16 kat arttırmışlar. Fuarcılık patlama yapmış. İzmir tarımı bile Türkiye ortalamasının 2,4 oranında daha fazla büyümüş.
Neden Adana ilimizde akıl ve bilimi önde tutarak, stratejiler geliştirerek, bizde yerelden topyekûn kalkınma hedefini gerçekleştirmeyelim ki?
Tasarrufu önde tutarak, borçsuz belediyecilik anlayışını hedef seçemez miyiz?
Şeffaf yönetişim anlayışını benimseyemez miyiz?
Uluslararası fuar alanıyla, ulaşım alt yapısıyla 24 saat yaşayan, bir modern kent olabilmek için neyimiz eksik?