2023 yılının huzura, güzelliklere, iyilik ve sağlıklı günlere aracı olsun dileğiyle yeni yılımızı kutlarım.
Aralık ayında yaşanan olaylar serisinin sonuncusunu ve en önemlisini aha önce söz verdiğimiz gibi bugünkü yazımızda ele alacağız.
Mustafa Kemal ATATÜRK, bilindiği kadarıyla daha Erzurum Kongresi yapıldığı dönemlerde Ankara'yı merkez yapmayı düşündüğü anlaşılmaktadır. Hatta, bu görüşünü çok dar bir kadro ile paylaştığında itiraz edenlerin olduğu bile yazılmıştır.
Neden Ankara?
Çünkü, 1-İstanbul bağlantılı demiryolu geçmektedir. 2- Batı Cephesine yakındır. 3- Misak-ı Milli sınırları içerisindedir. 4- İşgal bölgelerine nispeten uzaktır. 5- Halkı Millî Mücadeleyi destekleyecek vasıflara sahiptir. 6- Coğrafi konumu karargâh olarak kullanılmaya uygundur. 7- Ali Fuat CEBESOY'UN komutanı olduğu 20. Kolordunun merkezidir. Bütün bu özellikleri nedeniyle, Ankara seçilmiştir.
Aslında çok daha önce gelmek tasarlanmışken, yani ekim başlarında gelinecekken, İstanbul bağlantıları, Meclis-i Mebusan seçimlerinin devreye girmesi gibi bir takım zorunlu nedenlerle Ankara'ya geliş Aralık sonuna kalmıştır.
Ankara Valisi olan Muhittin Paşa, İstanbul Hükümeti yanlısıdır. Bu nedenle onun gitmesi çalışmaları yapılmış ve bunda da başarılı olunarak yerine vali vekili olarak Yahya Galip beyin gelmesi sağlanmıştır.
Bu arada, daha sonra ilk Diyanet Başkanı olacak olan Rifat BÖREKÇİ bey, millî mücadele adına kurulan derneğin başkanı olmuş ve gerçekten çok yararlı işler yapmayı da başarmıştır.
20 Koloru komutanı Ali Fuat Cebesoy, Ankara’nın önemini şöyle açıklamıştır; “Ankara her türlü teşkilata, birliğe ve hareket başlangıcına müsait stratejik bir mevki idi. İstanbul Hükümeti ve İngilizlerden evvel buranın tarafımızdan tutulması en büyük emelimizdi. Eğer İstanbul’da verdiğimiz karardan haberdar olsalardı, 20.Kolordu’nun nakline katiyyen yanaşmazlardı.”
Atatürk; “Ben Ankara’yı coğrafya kitabından ziyade tarihten öğrendim ve cumhuriyet merkezi olarak öğrendim” diyerek Ankara’nın coğrafi önemini belirtmiş ve seçilmesini; "Vaziyet-i umumiyeyi idare ve sevk mesuliyetini deruhte edenler(sorumluluğunu üstlenenler), en mühim hedefe en yakın tehlikeye mümkün olduğu kadar yakın bulunur. Yeter ki yakınlık, vaziyet-i umumiyeyi nazardan mehcur bırakacak(görmeyi engelleyecek) derecede olmasın. Ankara bu şeraiti cam'i nokta (bu şartları toplayan bir yer) idi. Her halde cephelerle iştigal edeceğiz diye Balıkesir'e Nazilli'ye veyahut Karahisar'a gitmiyorduk. Fakat cephelere ve İstanbul'a şimendiferlerle merbut(bağlı) ve vaziyet-i umumiyeyi idare nokta-i nazarından Sivas'tan asla farkı olmayan Ankara'ya gelecektik. Garbi(Batı) Anadolu için en büyük merkez ve merciin Ankara olması muvafıktır(uygundur)" Yine; "En acı ve felaketli günlerde millet her taraftan zehirlenirken Ankaralılar, memleket ve milletin gerçek kurtuluşuna yönelik girişimler hakkındaki iman ve itimatlarını bir an dahi sarsmamışlardır.”
ATATÜRK, Heyet-i Temsiliye'nin Sivas'tan Ankara'ya hareketini 16 Aralık 1919'da ilgililere bildirmiş ve bu yolculuğun gizli tutulmasını istemiştir. 18 Aralık 1919'da 3 araba ile sabah 9.00'da Sivas’tan yola çıkılacağını belirtmiştir. Sivas-Ankara güzergâhı olarak Kayseri-Hacıbektaş-Mucur-Kırşehir-Kaman-Beynam olacağını Fahrettin ALTAY paşa'ya açıklamıştır. ATATÜRK ve Heyet-i Temsiliye, 21 Aralık 1919'da Mucur'a, ertesi gün Hacıbektaş'a gitmiştir. Burada Çelebi Cemalettin Efendi ve Post vekili Niyazi Salih Baba ile görüşülmüştür. ATATÜRK, Ali Fuat Paşa'ya 23 Aralık 1919’da gönderdiği telgrafta, Çelebi Efendilerle yaptığı görüşten tam destek sözü aldığını belirtmiştir. Aynı gün Hacıbektaş'tan Mucur'a geçilmiş ve ertesi gün de Kırşehir'e ulaşılmıştır. Kırşehir'de büyük sevgi gösterileri ile karşılanmışlardır. Burada Gençler Derneğini ziyaret eden ATATÜRK; "Bu halk hareketini, bir ulusal devlet haline getireceğiz, yeni bir Türk Devleti”.
9 gün süren yolculuktan sonra 27 Aralık 1919 tarihinde Ankara'ya ulaşılmıştır.
Ankara'ya Dikmen sırtlarından giren Heyeti 3000 seymen karşılamıştır. Bunun Seymenlik anlayışında anlamının şu olduğu söylenir: Devleti temsil eden heyet ve onun başı olan kişi geliyor. Aslında bu çok anlamlıdır. Çünkü, henüz İstanbul Hükümeti, Halife Padişah yerinde oturmaktadır. Buna rağmen Ankaralıların, yani Seymenlerin bu tavrı, hem de ne yapacağı henüz açıklık kazanmamış bir heyete ve onun liderine olan bu bağlılık tarihî olarak mutlaka gözönüne alınması gereken bir gerçekliktir.
Mazhar Müfit Kansu, 27 Aralık 1919 tarihinde ATATÜRK ve Heyet-i Temsiliye'nin Ankara’ya gelişini şu sözlerle anlatmıştır; “O sabah ajanslar ile Mustafa Kemal Paşa’nın geldiği haberi herkese bildirildiği gibi, bir taraftan da sabahtan itibaren davullar ve zurnalarla bütün Ankara halkı karşılamaya hazırlanmıştı. Çankaya ve Dikmen tepelerinden güzel sesli hafızlar ezan ve salat okuyorlardı. Köylerden birçok atlı ve kağnı arabalarıyla binlerce halk Ankara’ya gelmiş, Ulucanlar’dan geçip Hacıbayram Camii’nin önünde toplanarak dini tören yapılmıştı. 700 piyade, 3000 atlıdan teşekkül eden bir Seymen alayını Ankara’da bulunan dervişler takip ediyordu. Okul öğrencileri İstasyon Caddesi’ne, Seymen alayının bir kısmı Dikmen bağlarına, bir kısmı Çankaya bağlarına, Kızılyokuş eteklerine ve diğer bir kısmı da istasyon yoluna dizilmişti. Halkın bir kısmı Namazgâh tepesine ve diğer bir kısmı Yenişehir’in bulunduğu yerlere ve İstasyon yoluna sıralanmışlardı.“
27 Aralık 1919 tarihinden itibaren Türk Milleti'nin kurtuluşu, Türk Milleti üzerinde oynanan oyunların son buluşu, kurulan tuzakların bozulması, 2-3 asırdan beri süren bozgunun sona erişi, bağımsız, mutlakiyetten uzak bir yeni rejimin oluşması için yapılanları bütün dünya ve Türk Milleti çok yakından bilmektedir.
Sivas-Ankara yolculuğuna 3 araba ile katılanların listesi şöyledir: Mustafa Kemal ATATÜRK, Hüseyin Rauf ORBAY, Ahmet Rüstem, Yaver Yüzbaşı Cevat Abbas GÜRER, Muzaffer KILIÇ, Yüzbaşı Bedri, Mazhar Müfit KANSU, Şeyh Fevzi, Hakkı Behiç Bey, İbrahim Süreyya YİĞİT, Dr. Binbaşı Refik SAYDAM, Hüsrev GEREDE.