Yazılarımı takip eden okuyucularım, bir önceki yazımda, 2008 küresel finans krizinin nedenleri ve ülkemizin krizden çıkarması gereken dersler hakkındaki görüşlerimi paylaştığımı hatırlayacaklardır. Bu günkü yazımda ise krizin etkisini devam ettiren bazı sonuçları karşısında nelerin yapılması gerektiği konularını irdelemek istiyorum.
A.B.D. başta olmak üzere tüm gelişmiş ülkelerde krizin ilk görülen sonucu, menkul kıymetler borsalarının çöküşü olmuştur. Borsalara, menkul kıymetlere ve bankalara olan güven yerle bir olmuş, buralardan çekilen paralar, özellikle altın, gümüş, platin gibi kıymetli madenlere akmış, bunların fiyatları tüm dünyada aşırı yükselmiştir. Değinilen varlıklara ilk günlerdeki kadar olmasa da talep canlılığını korumaktadır. Dolayısıyla, bu varlıkların fiyatları hala artma eğilimindedir.
Bilindiği gibi ülkemiz net altın ithalatçısıdır. Her yıl milyarlarca dolar altın ithalatına harcanmaktadır. Krizle birlikte ülkemizde altına aşırı talep olmuş, altın ithalatımız % 1.711 artışla yaklaşık 20 milyar dolara yaklaşmıştır. Bu günlerdeki “cari açığın” önemli kısmı altın ithalatından ileri gelmektedir. Bu durum, dövize olan talebi sürekli canlı tutmakta, kurların istikrara kavuşmasına engel olmaktadır. Yapılması gereken ilk iş, altına olan talebin önüne geçmektir. Enflasyonun üç veya beş puan üzerinde faizi olan banka mevduatının, bu sorun için işe yaradığı, geçmiş tecrübelerle sabittir. Diğer bir seçenek, menkul kıymetler borsasındaki hisse senetlerinin alternatif yatırım aracı haline gelmesidir. Bunun için finansal okur-yazarlığın artırılması, küçük tasarrufların borsaya akışının devlet tarafından teşvik edilmesi, bunların zarar etmesinin önlenmesi, borsada haksız kazanç elde edilmesine izin vermeyen denetim sisteminin kurulması, aracı kurumların sermaye yapısı, bunların işleyişi ile küçük yatırımcıya güven vermesi gerekir.
Altına olan talebin kırılamaması sorunun bir yüzü ise, son yıllardaki altın mevduat hesabı, altına dayalı sertifika, altın borsası kurulması, hatta bazı bankaların fiziki altın kabulüne rağmen, halkımızın altınları ekonominin dışına çıkararak, yastık altında, kiralık kasalarda veya kadınların kolunda muhafaza ederek ekonomi dışına çıkarması, problemin diğer yüzünü oluşturmaktadır. Bu haliyle, atıl duruma düşen ve Ekonomiden çekilen kaynakların, tekrar ekonomiye kazandırılması için yukarıda sayılan altına dayalı ürünlerin daha da çeşitlendirilmesine ihtiyaç hissedilmektedir.
Yazıma konu olan finans krizinin en can yakan sonuçlarından birisi de işsizliktir. İflas ederek iş hayatından çekilen şirketlerde çalışan milyonlarca insan işsiz kalmıştır. İşsizlik oranları tüm dünyada yükselmiştir. Ancak az gelişmiş ülkelerdeki işsizlik oranları gelişmiş ülkelerin iki katına çıkmıştır. İşsizlik profiline bakıldığında, işlerini kaybedenlerin daha ziyade vasıfsız işçiler olduğu görülmektedir. Bu sorunun kaynağı, dünya ticaretinin daralması, ülkelerin büyüme hızının düşmesi, hatta çoğu ülkedeki eksi büyümedir. Ülkemiz büyüme konusunda gelişmiş ekonomilerden göreceli olarak daha iyi performans sergilemektedir. Ne var ki Türkiye’deki büyüme, üretim kaynaklı olmayıp, daha ziyade kamu ve özel tüketim harcamaları artışından ileri geldiği için istihdam yaratamamaktadır. İşsizlik günümüzde en acil ve önemli sorunlarımızdan birisidir. Vasıflı işgücü sayısını artıran, ekonomisini ileri teknoloji ürünleri üreten ve ihraç eden yapıya kavuşturan Türkiye, büyümesini devam ettirilmesi halinde, işsizlik sorununa kalıcı çözüm bulacaktır.
2008 finans krizinin diğer sonuçlarını bir başka yazımda irdelemek üzere esen kalın.
Saygılarımla,