Ülkemizde gerek Cumhuriyet döneminde ve gerekse Osmanlı döneminde din işleri daima bir kamu görevi anlayışı olarak düşünülmüş ve o şekilde din işleri yürütülmüştür. Osmanlı döneminde sadece İslamiyet ile ilgili değil diğer dinlerin de bir kamu görevi olduğu anlayışı ile hareket edilmiştir.
Tanzimat dönemine kadar Şeyhülislamlık kurumu adalet ve maarif (eğitim) görevlerinin yanında din işlerinin yürütülmesini de sağlamıştır. Tanzimatın ilanından sonra Adalet ve Maarif Bakanlıklarının kurulması üzerine Şeyhülislamlık kurumu sadece din işleri ile ilgili görevler yapmaya başlamıştır. Daha sonra Şeriye ve Evkâf Bakanlığı kurularak din işleri bu bakanlıkça yürütülür duruma gelmiştir.
3 Mart 1924 tarihinde adı geçen Bakanlık kaldırılarak Diyanet İşleri Reisliği ve Evkâf Umum Müdürlüğü kurulmuştur. Evkâf bilindiği gibi vakıflar demektir. Bu Genel Müdürlük de vakıf konuları ile ilgilidir.
Çeşitli aşmalarda ve değişik zamanlarda Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili bir takım kanunlar çıkarılarak düzenlemeler yapılmış olmasına rağmen bu Başkanlık halen ülkemizin din işleri ile ilgili konularının sorumlusudur.
Peki tamam da, madem bu Başkanlık din işleri gibi toplumsal düzenin en önemli gerçeklerinden olan bir konuda tüm toplumu kucaklaması gerekirken bugün neden bir takım tartışmaların odağında yer almaktadır?
Özellikle son zamanlarda, camilerde çıkan tartışmalardan Başkanlık ilgilileri hiç rahatsız olmuyorlar mı acaba?
En kutsal ibadet yerimiz olan bu mekânlarda her birimiz bugüne kadar en ufak bir rahatsız edici işlerin olmaması için çaba gösterirdik. Öyle ki, bazıları küçük çocukların camide yaptıkları küçük yaramazlıklara bile müdahele eder ve camilerde böyle iş olmaz diye o küçücük çocukları uyarırdı.
Ne oldu da böyle oldu?
Ne oldu da bırakın küçük çocuk haylazlıklarını, alenen çok ciddi tartışmalar ve hatta kavga denilecek dereceye varan olaylar gözlemler olduk?
Neden? Neden? Neden?
Bu soruyu ben soruyorum da Diyanet İşleri Başkanlığı demiyorum, Başkanın kendisi bizzat neden sormuyor acaba?
Yoksa, böyle olayları Başkan sıradan olaylar olarak mı kabul ediyor?
Bu anlattıklarım zarfın kendisi. Bu söylediklerim meselenin dışı.
Bir de zarfın içine bakalım. Yani meselenin özüne bakalım.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinde ve bu devletin camilerinde, bu devletin kurucusu neden anılmamak için çok özel gayret sarf edilir acaba?
Örneğin çok basit bir soru Ülkemin en kutsal ibadet alanında devletim olan Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu anıldığı zaman siz ne kaybedersiniz, Camiye gelen cemaat ne kaybeder, ülke ne kaybeder ve İslam dini ne kaybeder?
Ali Erbaş, bu soruların cevapları çok mu zor? Neden bu sorular ile ilgili en ufak bir açıklama yok acaba?
Çocuk yaşta evlilikler ile ilgili, baldız ile nikâh düşer gibi konularda fetvalar verirken ülkemizin kurucusunun camilerimizde anılmaması ile ne kaybederiz ve ne kazanırız sorularının cevabı neden yok? Bu konu diğer konulardan daha mı az önemli?
Eğer daha az önemli ise verilen her konudaki fetvalar nedeni ile camilerimizde herhangi bir olay olmazken, kurucumuzun anılmaması nedeni ile nasıl olaylar çıkmaktadır?
Bir takım açılışlarda kılıçlar çekerek, kurcumuza lanetler okumak neden Diyanet İşleri Başkanının görev alanına giriyor?
Mustafa Kemal ATATÜRKE zerre kadar muhabbeti olan cenazeme gelmesin diyen bir şahıs, 10 Kasımda neden hastanede Başkan tarafından ziyaret ediliyor?
Bunun gibi çok daha fazla sorular var da, meselemiz bir kişiyi ve onun düşüncelerini anlatmak değildir.
Meselemiz, din konusunda ülkemizin, toplumumuzun içine düşürüldüğü durumdur. Bakın, düştüğü demiyorum da düşürüldüğü diyorum. Çünkü, düştüğü demenin çare bulunur ve masum bir tarafı vardır. Ama düşürüldüğü derseniz işte o zaman iş tamamen değişik olmaktadır. Çünkü düşürüldüğü dediğiniz zaman birilerinin düşürmüş olması gerektir. Düşmek ve düşürülmek arasındaki fark çok açık değil mi?
Diyanet İşleri Başkanlığında personel olarak bulunan on binlerce görevlinin hepsi aynı düşüncede olmadığına, olamıyacağına göre bu Başkanlık içerisinde neler olduğu kamuoyunca görülmüyor mu zannediliyor acaba?
Diyanet İşleri Başkanlığının Anayasamızın 136. maddesindeki görev alanı şudur: “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanunda gösterilen görevleri yerine getirir”.
Hiçbir ayırım yapmadan 85 milyon insanımız elini vicdanına koysun bakalım nasıl bir değerlendirme yapacak? Anayasaya uygun bir sonuç yüzde ne kadar elde edilebilir? Yüzde bir olur mu?
2023 bütçesinde 35, 910, 653,000 TL ile yer alan Başkanlık, bu ülkede insanlar arasında kutuplaşmayı engellemek adına nasıl girişimlerde bulunmaz?
Bu arada unutmadan söyleyelim ki, Diyanet İşleri Başkanlığı son Halkoylaması ile Cumhurbaşkanına bağlanmıştır.
İnsanlarımızın ve özellikle gençlerimizin dinden soğumalarının nedenlerini ciddi bir şekilde neden araştırıp gerekli girişimlerde bulunulmaz?
İmam-Hatip okullarında bile Deizmin, Ateizmin geldiği noktayı neden araştırıp gerekli önlemler alınmaz acaba?
5 yaşında Kuran okumaya gönderildim, 5,5 yaşında Kuran okumayı öğrendim. İlkokula başlamadan 1 yıl önce Hatim Mevlidim okundu, o günün şartlarında (1963-1964). Sonra da 1970’lerin başına kadar Tepebağ Kuran Kursunda yetiştirildim. Yani o günden beri toplumumuzun din işlerini yakından takip ederim. Bu dönemdeki kadar dine karşı bir soğukluğu hiç görmediğim gibi bugünlerdeki uzaklaşmayı hayal bile edemezdim.
Bütün bu olayların sorumlusu kim acaba?
Yorum yazarak 5 Ocak Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan 5 Ocak Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler 5 Ocak Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı 5 Ocak Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak 5 Ocak Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan 5 Ocak Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler 5 Ocak Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı 5 Ocak Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.