AYDINLANMA  VE AYDIN

Geçenlerde Azerbaycan’ın, Dağlık Karabağ Bölgesi’nde isyancı Ermenilere karşı yaptığı operasyonu durdurmak için çağrıda bulunan Aydınlar(!) konusunu yazmıştım. O yazıda Aydın nedir konusunu sırası geldiğinde yazacağımı da belirtmiştim.

O nedenle bugün, Aydın nedir sorusunu sorarak başlıyorum.

Gerçekten nedir bu Aydın, kime Aydın denir, Aydın olmak çok mu kolay vesaire gibi sorular her zaman tartışılan konulardır. Hatta kime göre aydın, aydın olmak kararını kim veriyor vesaire gibi sorular da sürekli sorgulayan kafaları meşgul eden konular olarak orta yerde durmaktadır.

Bu durumda benim açıklamalarım da konunun çok ayrıntıları, farklılıkları, duruma göre değişkenlikleri olması nedeniyle elbette bu kadar karmaşık bir konuyu kesin çözüme kavuşturacak değildir. Ancak, en azından bir takım kavramları kolayca kullanamama açısından yararlı bir sonuç elde edilmesi için gayret sarf edeceğim.

Bir kere Aydınlanma diye dünya ölçeğinde kabul edilmiş bir felsefî, toplumsal ve tarihsel bir süreç olduğunu bilmeliyiz.

Nedir o Aydınlanma?

Avrupa, 15. Yüzyıl sonlarında başladığı Rönesans ve Reform Hareketlerini iki yüz yıldan fazla sürdürmüştür. Ne idi o süreç? Orta Çağ’ın akıl almaz insanlık dışı yaşantısı Avrupa’yı kasıp kavuruyordu. Avrupa, bırakın insanca yaşamayı hayvanca yaşamanın bile çok gerisinde idi. Bu yaşantının ana nedeni olarak kilise görülüyordu. Kilise, yaşantının her anında yer alıyor, hiçbir adım atılmasına izin vermiyor ve ne isterse o yapılıyordu. Bu arada en yakın komşuları olan Türkler, Avrupalıların imrendikleri bir hayat yaşamaya devam ediyordu. İş o hale gelmişti ki, Türkler, başka milletlerin ve devletlerin karşılarında olmaması nedeniyle kendi aralarında kavga eder durumda idiler.

Avrupalı, adeta açlığa doğru sürüklendiği bu durumdan kurtulabilmenin yolunun kiliseye dur demek olduğunu anlamaya başlara başlamaz Türkler gibi yaşayabilme adına kiliseye karşı harekete geçtiler. Sonuçta Avrupalılar, kilisenin çok ağır baskısını kırmaya başladı ve bu baskıyı her alanda kırmaya, kiliseyi bir anlamda geriye çekme gayretine girdiler.

Bu durum iki yüz yıldan fazla sürdü. Bu süreç, birbirini tamamlayan görüşlerin, düşüncelerin ortaya çıkmasına yol açtı. Yeni felsefeciler, yeni düşünürler, yeni fikir adamları adeta pıtrak gibi ortaya çıkmaya başladı.

Bu kadar yoğun gayret ve filizlenme 18. Yüzyılda yeni bir akımın çıkmasını sağladı. Nedir o? Aydınlanma dediğimiz yeni bir aşamaya geçtiler. Önce İskoç fikir adamları, filozofları ve sonra bir çok Avrupalı bu akımın öncülüğünü yaptılar. Artık kilise, bir anlamda sadece din işleri ile ilgilenen bir kurum olarak varlığını korumaya çalışıyordu ve bir çok felsefecinin çok ileri düzeyde yazdıkları fikirlere bile karışma cesareti gösteremiyordu.

Aydın ve Aydınlanma kavramının Avrupa açısından çok özet tarihçesi budur. Bu tarihten itibaren bu kavramlar, bir çok kavramlarda olduğu gibi evrensel olarak kabul görür duruma gelmeye başladı.

Avrupa’dan çıkan her kavramı evrensel kabul etmek zorunda olmadığımızı hemen belirtmeliyim. Çünkü aslında 15. Yüzyıldan sonra Avrupalıların ürettiği ve ortaya attığı bir çok kavram dünyanın başka yerlerinde kullanılıyor ve kabul görüyor idi. Bu konu işin bir başka yönüdür.

Bu açıklamalardan yola çıkarak Aydın nedir sorusunun cevabına sıra gelmelidir.

Aydın,  toplumunun, insanının, insanın bir çok değerlerini kendi kafasında çözebilmiş, anlayabilmiş kişi olmalıdır. Toplumu, kendi insanı ve insan adına düşünebilmeyi, fikir üretebilmeyi başarabilme becerisi gösterebilen yetişmiş insan olmalıdır.

Aydın, sadece kendi duygularını, hırslarını, açmazlarını, içgüdülerini doyurma adına düşünen, fikir serd eden kişi olmamalıdır. Böyle bir Aydın olmak çok kolaydır. Çünkü, bu Aydın(!) derin ve güçlü fikir, düşünce elde etmek için çile çeken bir kişi değildir.

Sadece bir takım kendi belirlediği ve kendine göre seçtiği kitapları okuyarak Aydın olunmaz, olunmuyor. Ne varsa okuyarak ve kim ne yazmışsa bilerek Aydın olma yolunda ilerlenebilir.

Aydın, sadece ne görürse tepki koyan kişi de değildir. Aydın, iki yüzlü de olmamalıdır.

Toplumdan, milletten kopuk değerleri yaşıyor görüntüsü de Aydın olmak değil, ancak ruh hastalığıdır.

Kendi ruh halini ayarlamadan koskoca bir toplumun değerleri konusunda fikir üretmek aklın kabul edebileceği bir durum değildir.

Kısa ipuçları ile anlatmaya çalıştığım Aydınlanma ve Aydın kavramlarını maalesef bizim basınımız çok yaygın kullanmaktadır. Çünkü, bu kavramı kullananlar kullandığı kavramın içeriğinden habersizler de onun için rahatça kullanıyorlar.

Sonuç: İnsan olmadan hiçbir şey olamazsın. Aydın olmak için önce kendinle barışık olmalısın. Aydın olmak için önce kendi beyin yapın ak pak ve aydınlık içerisinde olmalıdır.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Halil Altıparmak - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak 5 Ocak Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan 5 Ocak Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler 5 Ocak Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı 5 Ocak Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.

01

Bir Arkadaş... - ..."Toplumdan, milletten kopuk değerleri yaşıyor görüntüsü de Aydın olmak değil..." böyle olsa Batı Rönesansı nasıl yaşardı..i.e.Fransız İhtilali nasıl olurdu..Aydın'ın değerleri evrensel olur,bir topluma bir millete ait değerler ile Aydın olunur mu..

Yanıtla . 0Beğen . 0Beğenme 29 Ekim 11:47