Türkiye’nin ekonomisi ne zaman sıkıntıya girse “yastık altındaki altınlar” konusu gündeme gelir. Uzun tartışmaların ardında, 1990 yılından itibaren söz konusu altınların “ekonomiye kazandırılması” konusu tartışma boyutunu geçerek uygulama safhasına yönelmiştir. Altın rafinerisinin kurulması, altın borsasının oluşturulması, vadeli ve vadesiz altın mevduat hesaplarının bankalarda açılması, Bireysel emeklilik sisteminde birikimlerin altına yönlendirilmesi, bu konudaki önemli çalışmaların bazılarıdır. 2019 yılıyla birlikte uygulamanın tabana inmesini sağlamak amacıyla vatandaş-kuyumcu-banka üçgeni kurularak, vatandaşların evlerinde veya bankaların kiralık kasalarındaki altınların finans sistemine aktarılmasına gayret gösterilmektedir. Hazine ve Maliye Bakanı’nın yeni diye lanse ettiği uygulama ise bir önceki satırda belirtildiği gibi 2019 yılında hayata geçirilmiş, ne yazık ki bu güne değin istenilen sonuçları doğurmamıştır.
Türkiye’deki insanların emek ve alın terinin tamamına yakını yurt dışından ithal edilen, altın denilen madene yatırılmasını, gelenek, gösteriş, kendini iyi hissetme, güvence veya gerektiğinde nakit olarak kullanılmasını, daha da kötüsü, altının finans sisteminin dışında tutulmasını doğru bulmadığımı, altın ithalatının, yukarıda saydığım olumsuzlukların yanında, dövize olan talebi gereksiz bir şekilde yükselttiğini peşinen söylemek istiyorum. Üretim, kalkınma ve refah için kullanılması gereken tasarrufların, ekonomimize olumlu etkisi son derece sınırlı olacak şekilde vatandaşların kolunda, boynunda, kasada veya evdeki çeyiz sandıklarında bulunması, yaptığımız en büyük yanlışlardan birisidir. Dikkat edilirse, gelişmiş ülkelerin hiç birisinde, vatandaşların kullanım veya tasarruf aracı olarak altına rağbeti, gelişmemiş ülkelerdeki kadar yoğun değildir.
Ülkemiz için hayati derecede önemli olan söz konusu çabalar, uzun süre geçmesine, değişik araçlar denenmesine rağmen niçin istenilen sonuçları getirmemektedir? Öncelikle konunun sosyal boyutunun incelenmesi gerekecektir. Genelde az gelişmiş doğu toplumlarında, özelde ülkemizde kadınların vazgeçilmezi olan “güzellik” duygusunu tamamlayan unsurdur altın. Kadınlar altını koluna, boynuna takınca güzelliklerinin tamamlandığına inanırlar. Bunu bilen erkekler, kadınları etkilemek için altın, pırlanta, yakut, elmas gibi değerli taşları hediye ederler. Binlerce yıldır süre gelen uygulama, sevginin ifade edildiği önemli ritüellerden birisi halini almış, nesillerden nesillere aktarılan kültürel gene dönüşmüştür. Akabinde, altın ve diğer değerli taşlar gösteriş ve zenginliğin, dolayısıyla “sosyal statünün” simgesi haline gelmiştir. Bu mertebeye yükselen altın ve diğer değerli taşlar kadına ait en önemli şeylerden birisidir, kolaylıkla banka veya başka bir finansal sisteme emanet edilemez. Bu kısır döngünün kırılması için öncelikle bu anlayışın değişmesi gerekecektir.
İstenilen neticenin alınamamasının ekonomik boyutuna bakıldığında; altın veya diğer değerli taşlara ülkemizdeki insanların bu kadar rağbet etmesinin, bunları çeşitli finansal sistemlerin dışında tutmasının en önemli sebeplerinden birisinin, ulusal para birimimize, ekonomik yapımıza ve yöneticilerimize yeterince güvenin olmamasından kaynaklandığı anlaşılacaktadır. Ulusal para birimi bu kadar hızlı ve büyük oranda değer kaybeden bir ülkede tasarrufların milli parada veya varlıklarda tutulması akla uygun değildir. Uygulamalardan istenilen sonucun alınması için öncelikle milli paranın değerinde istikrarın sağlanması hayati derecede önemlidir. Değeri stabil hale getirilen Türk Lirasının temsil ettiği varlıklarda, tatmin edici bir getiri oluşması halinde, tasarruflar altın veya diğer değerli taşlara gitmeyecektir. Bu konudaki olamaz ise olmazlardan birisi de ülkede “hukukun üstünlüğünün” şüpheye yer bırakmayacak şekilde yerleşmesidir. Mülkiyet ve varlıklar başta olmak üzere “kazanılmış haklara” dokunulamayacağının yasal ve düşünsel olarak her kes tarafından kabul edilmesi gerekir. Böyle bir ortamın sağlanması başarıyı getirecektir.
Saygılarımla,
Yorum yazarak 5 Ocak Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan 5 Ocak Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler 5 Ocak Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı 5 Ocak Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak 5 Ocak Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan 5 Ocak Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler 5 Ocak Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı 5 Ocak Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.