Kadına saygının olmadığı, çocuk gelinlerin yoğun olduğu yerde
Annelere gösterilen sevgi anlamsızdır
Duyguların tarihi vardır. İnanlık olarak, gördüğümüz maddi eserlerin tarihini yazmaya meraklıyızdır ancak duyguların tarihi yazma konusunda pek hevesimiz yoktur.
Örneğin “Aşk”ın, “Sevgi”nin, “İftira atma”, “dedikodu”, “nefret” gibi duyguların tarihi yazılabilir. Belki de yazılmıştır. Bilmiyorum.
Ancak yazılması konusunda ısrarım vardır.
Eğer bu duyguların tarihi yazılmış olaydı;inanlığın ne derece yerlerde süründüğünü daha iyi anlamış olurdu.
Sağdan solda sesler yükseldiğini hissediyorum: “Demokrasiiii… İnsan Haklarıııı… Kadın hakları… İyi de bu hakları kim aldı ki geri veriyor?
Bu haklar neredeydi?
Yeryüzünün yani insanlık tarihinin bir tanrı gibi tapınılan ilk değerinin “Kadın” olduğundan söz ediyorum.
Üretkenliğin, güzelliğin, şefkatin Tanrısından söz ediyorum.
Biz insanlık olarak ne zaman kadını bu haklardan mahrum ettik de şimdi demokrasi ve insan hakları adına haklarını geri iade ediyoruz…
Hani bizim Anadolu’yu da içine alan Mezopotamya topraklarının, “Kybele”si, “Haldia’sı…
Tek Tanrılı dinin kutsal kitabı olan Tevrat, o tarihe kadar özgür olan kadınların elinden özgürlüğünü alıp, erkeğe eşya yaptığından itibaren dünya “kadın” konusunda karanlığa sürüklenmiştir.
ANNELİK DUYGUSU BİR TARİHTİR
Annelik duygusu başlı başına bir tarihtir.
Annelik duygusu yeryüzünde hiçbir dinin konusu olamaz, çünkü bütün inançların üzerindedir.
İslam dini Cennet’i annenin ayaklarına sermekle zaten bu tartışmaya son vermiştir.
Ama İslam Dini’nin tüccarları, inancın bu aydınlık yüzünü karartmaya devam etmektedirler.
Hakkını teslim etmek gerekir ki, gericilik de bütün dinleri aşar.
Sadece İslam Dini’nin tüccarları değil, diğer dinin tüccarları da, insana ait bir çok değerin içini boşaltmışlardır.
DUYGULAR, COĞRAFYA İLE SINIRLANAMAZ
Annelik Duygusu’ndan söz ediyorduk.
İnternet Bataklığını karıştırırsanız, “Anneler Günü” ile Hıristiyanlık inancını birlikte görürsünüz. Bu birlikteliğin temeli de Roma / Yunan Mitolojisine bağlanmıştır.
Anadolu? Mezopotamya? Ortadoğu? Hayır bu coğrafyalardan söz edilmiyor.
Böylelikle, çalınmış bir kültür ile, Anneler Günü’nün temelinin Antik Yunan ve Hıristiyan inancı olduğunu zannederiz.
Kendisini anlatamayan, başkalarını dinlemek zorundadır.
Oysa, Sümer, Babil, Asur, Hitit, Mısır gibi uygarlıkların kültürünü es geçerek hiçbir duygunun tarihi yazılamaz. Yazılsa da hem eksik hem de temelsiz olur.
NAZLI TLABAR VE TÜRK KADINLAR BİRLİĞİ
Türkiye’de kadın ve dolayısıyla anne ve çocuk haklarının düşünsel mimarı Türk Kadınlar Birliği’dir.
Cumhuriyetin Kuruluşu ile birlikte Atatürk’ün destekleriyle kurulmuş bu birlik, Türkiye’nin aydınlanmasında eşi bulunmaz katkılar yapmıştır.
Anneler günü konu olduğu zaman “Nazlı Tlabar” adını telafuz etmemek haksızlıktır.
Nazlı Tlabar, 1950 seçimlerinde meclise girmeyi başaran 416 DP milletvekili arasında tek kadındır. Tlabar, kadın hakları savunucusu kimliği, "modern" duruşu, sağlam "CV"si, şeceresi, güçlü hitabet yeteneği, çeşitli dillere hakimiyeti hızlıca yeni iktidara gelmiş DP'nin vitrininin en seçkin üyelerinden ve en aktif diplomatik temsilcilerinden biri haline gelir .
Ayrıca Türk Kadınlar Birliği Başkanlığını da yürütmüştür.
Nazlı Tlabar’ın Türkiye’de ses getiren bir çok kanun teklifi ve faaliyetleri olmuştur. Konumuz Anneler günü ile ilgili olanı:
Milletvekili olduğu dönemlerde:
Türk Kadınlar Birliği’nin yeni çalışma programını da açıklayan Tlabar, kısa vadeli çalışmalar içinde radyo konuşmaları aracılığıyla kadınların kalkındırılmasına yardımcı olmak, Basın yayın umum müdürlüğü ve Turizm Kurumuyla işbirliği halinde ülkemizle ilgilenen yabancı yazarlara rehberlik edilmesi, yabancı ülkelerde okuyan kızlarımıza yardım imkanları sağlanması gibi hedeflerinin olduğunu; uzun vadeli çalışmalarının hemen hepsinin hükümetle işbirliğini gerektirdiğini ve kanunların çerçevesine girdiğini belirtmiştir.
VE ANNELER GÜNÜ…
Tlabar’ın başkanlık yaptığı dönemde, Türk Kadınlar Birliği’nin girişimlerinden biri de Anneler Gününün ülkemizde kutlanması için yaptıkları girişimdir. Her yıl Mayıs ayının ilk Pazar gününün Anneler Günü olması amacıyla Dahiliye ve Maarif Vekaletlerine verilen teklif müspet karşılanmıştır.
Birliğin bu girişimleri sayesinde Türkiye’de ilk defa olmak üzere Anneler Gününün 1955 yılında kutlanmaya başladığını görmekteyiz. Türk Kadınlar Birliği’nin bir başka girişimi de kuruluşunun onuncu yıldönümünde bir Eğitim Seferberliği başlatacak olmasıdır. Okullarda, radyolarda, konferanslarda bu seferberlik gerçekleştirilecek ve Türk kadını tamamen okur-yazar hale getirilecektir.
BABALAR GÜNÜ’NÜN DE DÜŞÜNSEL MİMARI
Nitekim bir yıl sonra yapılan dokuzuncu genel kongrede eğitim konusunun üzerinde durulmuş ve Türk Kadınlar Birliği eğitim kolu tarafından bir alfabe hazırlanması planlanmıştır.
Türk Kadınlar Birliği başkanı olarak 1960 yılında yapılan bu kongre sonrası açıklama yapan Tlabar, gençlerin ve kadınların bilgilendirilmesi gerektiğini belirtmiş ve bir delegelerinden gelen anneler günü gibi babalar gününün de kutlanması teklifini görüştüklerini ifade etmiştir. Tlabar bu kongrede imam nikahı konusuna da değinerek “imam nikahı ve gayrı meşru evlenmenin kanunen 15 lira cezası olduğunu” belirtmiş ve köy köy dolaşarak medeni nikah olmadan yapılan imam nikahının hiçbir hükmü olmadığının Türk kadınına anlatılması gerektiğini söylemiştir.(*)
Ansiklopedik bir bilgi paylaşmak istiyorum: Tlabar ayrıca bir kanun teklifi ile “Türkiya” diye telafuzun “Türkiye” diye uygulanmasını sağlamıştır. (Sayın İlber Ortaylı’nın bir yazısından hatırlıyorum)
Yeni Adana Gazetesi’nin 9 Mayıs 1955 tarihli nüshasında okuyoruz:
“Anneler Günü Kutlandı” başlığıyla verilen haberin devamı şöyle: “Türkiye Kadınlar Cemiyeti’nin teşebbüsü ile bugün Anneler Günü şehrimizde yaşatılmıştır.
Belediye bandosu refakat etmiş ve tören İstiklal Marşı’nın okunmasıyla Halk Eğitim Merkezi’nde yapılmıştır.
Öğretmen Rukiye Saraçoğlu, bir konuşma yapmış, bunda sonra Candan Saraçoğlu, Mustafa Kaya, Muzaffer Akın, Seçkin Ertan, Nuri Bozkurt kendi yazdıkları şiirleri okumuşlardır. (Sayın Ayşe Birkölge’ye not: Bu şiirleri araştıracağım, bulabilirsem, birlik arşivinize armağan edeceğim.)
Anneler Günü’nün Adana’da ilk kutlaması böyle gerçekleşmiştir. Ertesi gün gazetelerde “Anneler Günü’nden Sonra Bir Babalar Gününün’de ihdası Talep Olundu” başlıklı haberler yayınlanmaya başlamıştır.
1956 Yılındaki kutlama ise Yine Halk Eğitim Merkezi’nin salonunda yapılmış, TKB Adana Şube Başkanı Enise Arat, bir toplantı yapmış ve töreni yönetmiştir.
Bu tarihten sonra her yıl Anneler Günü kutlanmaya başlanmıştır.
BOZULMAYA GİDEN YOL
Anneler Günü’nün ortaya çıkış felsefesi, Kadın, kadına verilen değer, Annelik duygularının yüceliği, şefkat, güven duygularının yenilenmesi, fedkarluık ve vefa duygularının canlı tutulması gibi insani temekli idi.
Şimdi maalesef öyle olduğunu düşünmüyorum.
Anneler Günü’ne karşı değilim ama yönreme şiddetle karşıyım.
Anneler günü, 364 gün anneye yaptığımız haksızlığın günah çıkarma günü olarak algılanıyor.
Kadına şiddetin bu denli yoğun olduğu bir anlayışta; çocuk gelinlerin hala kanayan bir yara olduğu coğrafyada; kadının yerinin ev ve çocuk bakımı olarak ötekileştirildiği bir uygulama; tacizlerin, tecavüzlerin bu denli yoğun olduğu bir yerde Anneler Günü’ne değer vermek riyakarlık değil midir?
Anneler Gğnü’nde bakıyorsunuz, çarşı Pazar hareketli…
Anne sizden hediye değil; insan olmayı bekler.
BİR ŞAKA: BABALARIN GEREKÇESİ
Annelerin gerekçesi anlaşılabilir. Babalar ise herhalde kıskançlıklarında böyle bir günü talep etmişlerdir. Çünkü ilk kez İrmir’de bir heyet meramını anlatmak üzere Ankara’ya doğru yola çıkmış ve şunu söylemişler: “Anneler Günü dolayısıyla, törene giden anneler yerine evde iş görmeye mecbur kaldık. Bizim de hakkımız var.”
Tabi bu girişimi latife olarak yapmışlardır. Ama her şada bir gerçek payı olduğunu unutmamak gerek.
BİR NOT: TKB, annelerin sesi ve nefesidir. Bu birlik sadece kadınların değil, insanlığın aydınlanmasına hizmet etmektedir.
Bu birliği desteklemek; anneliğe sevgi ve saygıyı, kadınlığa güveni gelecek sağlamayı, insanlığı ve aydınlığı sevmektir.
(*)Tarih ve gelecek Dergisi, Ağustos 2016, Cilt 2, Sayı 2